1/4

PlayStation Tarihçesi – 21. Yıl özel yazısı

İsmet Ergül 12.12.2015 - 14:31
PlayStation'ın 21. yılını kutluyoruz!
 Geçen yazımda Pong’dan bahsederken, yavaş yavaş her konsolu sizlere tanıtmaya, nostalji yaşatmaya ve eski günleri anmayı hedeflemiştim. Her ne kadar Türkiye’de her insan tarafından kabul edilmese de, oyun endüstrisi, oyun kültürü başlı başına bir sektör, bir yaşam tarzına dönüştü. Neredeyse günümüz kitaplarında olmayan, filmlerinde olmayan hikayeleri bizlere sunuyor, bizleri etkiliyor ve hayatımıza yeni şeyler katıyor. Oyun oynarken, oyuncular her ne kadar dikkatlerini verirler ve algılarını açarlarsa, oyunların getirisi de o kadar artıyor.

Oyunların kişilere olan yararı ve iyi etkilerinden bahsetmeyeceğim elbette sizlere. Pong yazımda da sözünü ettiğim gibi, oyun endüstrisine büyük etkileri olan şirketlerden, konsollardan, oyunlardan ve kişilerden zamanı geldikçe bol bol bahsederek sizlere bildiklerimi, birikimlerimi sunacağım. Kimi zaman nostalji yapacağız, kimi zaman eski günleri anacağız, kimi zamanda bu saydığım şeylerin bugünkü durumunu, duruşu hakkında da konuşacağız.

PlayStation Tarihçesi – 21. Yıl özel yazısı
Yazıyı yazdığım vakit, saat 12’ye yaklaşıyor. 3 Aralık, 2015. Bugün arkadaşlar, PlayStation 1’in doğum günü. Mumları üfleyiniz, Tekken 3’ünüzü yerleştiriniz çünkü uzun soluklu, bolca nostalji kokan bir yazı sizleri bekliyor.

Öncelikle kendimden bahsetmek, PlayStation 1’in bana olan etkisinden uzun uzun bahsetmek istiyorum. Uzun bahsetmemin sebebi de, sizlerin kendinizi benim yaşadıklarımda bulacağınıza inanmam ve sizin de kendinizi yabancı hissetmeyeceğinizi düşünmem. Scart girişini taktınız mı tüplü televizyonunuza? Tamamdır o halde, başlıyoruz!

PlayStation Tarihçesi – 21. Yıl özel yazısı
Benden yaklaşık olarak 11 ay ufak olan PlayStation 1 ile tanıştığımda yaklaşık olarak 4-5 yaşındaydım. Ben o zamanlar ‘Atari’de Super Mario Bros.,Battletoads gibi oyunlar oynarken, üst komşum da yeni aldığı bu ilginç konsol ile Crash Bandicoot 3: Warped’ın tadını çıkartıyordu ve bana hiç oynatmıyordu. Yepyeni bir konsol, hoş görseller ve çılgın Crash Bandicoot’u gören ben ne mi yaptım arkadaşlar? Delirdim. Hemen evime döndüm ve annemin paçasına asılarak bu yeni gördüğüm pileysiteyşını istediğimi söyledim.

Hayal meyal hatırlasam da aslında, dün gibi berrak ve netti o görüntüler. Babam ve ben sabahın köründe kalkmış ve Sirkeci’ye, gitmiştik. O iş hanı benim, bu iş hanı senin gezerken bir dükkanda fiyata anlaşmış ve almıştık. Oyun satan abi bana hangi oyunları istediğimi sorduğunda, televizyonu gösterip ‘abi, bu oyunu istiyorum!’ demiştim. ‘Ama bu elimdeki son oyun, o da televizyon’da ama..’ dediğinde de ısrarcı olmuştum. Bir oyuncuya istediği oyundan başka bir oyunu asla veremeyeceğini anlayan bu abi artık pes ettiğinde, ellerimde Spyro 3, Crash Bandicoot’un 3’ü bir arada oyunu, Batman &Robin gibi oyunlar vardı ve sanırım dünyanın en mutlu çocuğuydum.

Küçük yaşta bu kadar çok oyunla iç içe olmanın elbet yararı olduğu kadar zararı da vardır. Her ne kadar İngilizce öğrenmem de yardımcı da olsa, okulda Final Fantasy, Chrono Trigger’dan bahseden ben artık kimseyle iletişim kuramaz olmuştum. Üstelik bir de tek çocuk olan ben, dedesinin evinin salonunda bütün yaz PlayStation 1 oynayan birine dönüşmüştüm. Pişman mıyım? Asla! Geçmişe dönsem, 'load game' yapsam yine aynısını yaparım, bu sefer de takıldığım bossları geçerdim. Bu kadar netim.