1/2

Prisoner of War

Tunç Türel 3.06.2010 - 12:31
Bu yıl içerisinde İkinci Dünya Savaşını konu alan bir çok oyun yapıldı.

Bu yıl içerisinde İkinci Dünya Savaşını konu alan bir çok oyun yapıldı. Hepimizin aklına başta MoH:AA ve Battlefield 42 gibi uzun süre başımızdan kalkamadığımız oyunlar geliyordur .Bunun dışında Sudden Strike 2,IL Sturmovik gibi kendi dallarında en iyisi olan oyunlarıda oynadık. Ancak bu sefer oynayacağımız oyun diğerlerinden biraz daha farklı. Bilirsiniz bir çok oyunda kurtarmamız gereken savaş esirleri vardır ve oyun boyunca başlarına bir şey gelmesin diye bizim başımıza gelmeyen kalmamıştır. Prisoner Of War’da o esirlerden biri oluyoruz. Oynadığımız karakter Kaptan Lewis Stone. Oyunun başında bir keşif uçuşu için yardımcımız James Daly ve biz Alman semalarında uçmaya başlıyoruz. Ancak kısa bir süre sonra uçağımız vuruluyor ve düşüyoruz. Düştüğümüz de ise Alman askerleri bizi buluyor ve kamplarına götürüyorlar. Biricik!? Kommandant’ımız bizi tüm konukseverliği!? İle karşılıyor ve uzun ve bir hayli de zor geçecek kamp hayatımıza başlıyoruz.

Schnell Prisoner !

Oyun beş bölümden oluşuyor ve üçüncü kişi görüş açısından oyunu oynuyoruz.Ancak isterseniz space ile FPS görünüme geçebilirsiniz ancal yürüyemezsiniz ne hoş değil mi? Bölüm sayısı az ancak her bölümün oynama süresi bir hayli uzun.Oyunda ki amacımız kamptan kurtulmak ancak bu hiçte kolay değil. Kamptan kaçmak için zamanı oldukça iyi seçmelisiniz. Niye zaman diyorum? Çünkü sabah ve akşam saatlerinde kampta ki esirler meydana toplanıyor ve sayım yapılıyor.Yani siz orada olmazsanız alarm veriliyor, özel bir birlik gönderiliyor ve her yer didik didik aranmaya başlanıyor bu yüzden de bulunmanız pek uzun sürmüyor. Oyunda kendimizi gerçekten bir esir kampında hissediyoruz demek isterdim ama ne yazık ki diyemiyorum.Neredeyse eğlenceli bile denilebilir. Sabah kontrolü, kahvaltı, boş zaman, öğle yemeği, boş zaman, akşam yemeği, tekrar kontröl ve ışıkların kapanması.Hiçte zor bir yanı yok burada yaşamanın. Kampın Kommandant’ı bile size iyi davranıyor, askerler zaten bir melek nerdeyse. Bence yapımcılar oyuna biraz argo dil koysalarmış iyi olurmuş.Ayrıca kaçmaya çalıştığımızda bizi 3-4 asker gelip dövse falan biraz daha gerçekçi olurdu diye düşünüyorum. Çünkü gerçekte ki bir Alman esir kampının böyle olmadığından eminim. En azından bu konuda okuduğum kaynaklar böyle yazmıyor. Esirlerin dolaşmasının yasak olduğu yerlere giderseniz ve bir Alman askeri sizi görürse önce uyarıyor eğer siz hala hareket ediyorsanız ateş açıyor ve sizde gözlerinizi revirde güzel bir hemşireyle açıyorsunuz ( o güzelliği görebilmek için bin defa ölürüm :P ).

Karakterimiz gerçek hayatta ki neredeyse her hareketi yapabiliyor. Tellerden tırmanıp atlayabiliyor, kutuların arasına saklanabiliyor, duvara yaslanarak veya parmak uçlarında yürüyebiliyor. Amacınız başta kamptan kaşmak oluyor ancak daha sonra çeşitli bilgiler toplamakla görevlendiriliyorsunuz. Yani oyun her bölüm giderek zorlaşıyor. Yapay zekaya gelince, oldukça başarılı buldum.En ufak bir ses çıkardığınızda hızlanıyor ve her yeri aramaya başlıyorlar o sırada bir hata daha yaparsanız yakalanırsınız ancak sessiz kalabilirseniz bir süre sonra asker normal nöbetine devam ediyor. Ses demişken isterseniz duvara veya başka bir şeye elinizle tıklatabiliyor ve askerlerin dikkatinin dağılmasını sağlayabiliyorsunuz bu çok iyi düşünülmüş. Oyunu oynarken en iyisinin gece kaçmaya çalışmanın olduğunu düşünmüştüm ama geceleri oldukça zorlandım doğrusu. Askerler fenerleri çok iyi kullanıyorlar ve bir de bunun üstüne kulelerde ki ışıktan kaçmanız olduça zor.