1/3

"Ultima Online, hayat offline"

Ege Erkek 2.02.2017 - 09:21
Nostaljik bir yolculuğa çıkıyoruz
“Ultima Online hayat offline...” Bu sözü hatırlayınca geçmişinizdeki bol aksiyonlu ve bolca nostalji barındıran Ultima Online anılarınıza şöyle bir yolculuk yaptınız değil mi? Knight Online, Silkroad Online ve bazı diğer online oyun mecralarında da kullanılan ve oynanan oyuna göre uyarlanan bu söz, çıkış yeri Ultima Online olarak oyun literatüründe kendisine yer bulmuştur. 24 Eylül 1997 tarihinde multiplayer dediğimiz çoklu oyunculu şekilde piyasaya sürülen ve on adet farklı sürüme sahip yirmi yaşına basacak olan bu köklü yapım, biz “Ultimacılar” için çok farklı duygular içermektedir.

"Ultima Online, hayat offline"
“Ultimacılar” olarak şöyle bir geriye baktığımızda bizlere doğru yönelmiş bir nostalji rüzgarının estiğini gördüğümüzü düşünüyorum. Bu yazıyı yazmadan önce on beş senemi vermiş olduğum bu güzide oyuna gönül vermiş Ultima Online oyuncularının karakteristik özelliğini şöyle bir düşündüm. Bence bizler için en önemli olguların başında kesinlikle “samimiyet” olgusu gelmektedir. Bu oyuna yürekten bağlanmış oyuncuların oluşturduğu o sıcak sohbet ortamını başka hiçbir oyunda bulamadım ve bulamayacağım. Bu yüzdendir ki bu yazıda sizlerle biraz hem nostalji yapmak hem de tatlı bir sohbet etmek istedim. Sizlerle beraber Ultima’da bulunan çeşitli ve bu oyunu oynamamış insanlara garip gelebilecek olan ancak bizler için alışılagelmiş sözler ve kelimeler kullanacağım.

"Ultima Online, hayat offline"
Ultima Online (UO) hakkında derin düşüncelere daldığım zaman bu oyunun hayatımda çok değerli bir yere sahip olduğunu her seferinde fark ediyorum. Hayatıma bu denli etki etmiş olduğunu düşündüğüm Ultima Online ile tanışma senem 2002 olarak hafızamda kalmış. O zamanlardaki yaşımın ve yaşıma göreceli olan sahip olduğum olgunluğun etkisiyle beni kendisine çeken UO, ilk tanıştığım online oyundu. Hayatımızda bazen unutamadığımız ilkler ve sonlar gibi bu oyun da bende bir “ilk” olarak iz bıraktı. Bu oyuna harcadığım ilk zamanlarımdan söz ettiğime göre kendimin “apprantice”(Bizler için app yani acemilik) dönemlerinden biraz bahsedeyim sizlere. İlk zamanlarımdan bahsetmeden önce sizlerden bir ricada bulunacağım. Siz bu satırları okurken şimdiden sadece ben değil sizlerin de kendi apprantice dönemlerinizi düşünmeye davet ediyorum. Bu yazıyı okurken kendinizi bir düşünün ve çoğunluğunun komik olduğunu düşündüğüm bazılarının ise acı ve aynı zamanda tatlı tecrübeler içerdiğini sandığım o dönemleriniz ışığında bir yolculuğa bırakın kendinizi.

"Ultima Online, hayat offline"
Oyuna başlamadan önce birçok insan gibi ben de internet kafe köşelerinde bu oyuna rastladım. Rastladığım andan itibaren tabiri caizse “abilerimizin” oynadığı ama adını bilmediğim iki boyutlu bir oyunun oynandığı ufak ekranlardan gözlerimi alamıyordum. Atlara binmiş kız veya erkek insanlar, üç kuruş için alın teri döken madenciler ve zanaatkârlar ya da gözünü kan bürümüş seri katiller ve onları engellemeye çalışan masum insanlar... Bunların yanı sıra daha onlarca çeşitlilik barındıran koskocaman bir dünya beni benden alıyordu. İnsanlar değildi sadece bu evreni oluşturan. “Elf”, “Orc” ve daha sonraları da yer alan “Gargoyle” ırkları gibi insandan farklı olan varlıklar da bu oyunun tuzu biberiydi. Kendine has özellikleri bulunan diğer ırklar da insanların yaşadığı gibi yaşayabiliyordu bu oluşumda. Çok fazla tekniksel detaylara girerek boğmak istemiyorum sizleri ancak bunlar benim gözüme çarpan bu oyunun “göz bebekleri”. Oynayan herkes bu söylediklerimi bilmekte nasıl olsa ancak bazı oluşumları hatırlayarak başlamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Nerede kalmıştık? Evet,  ekranlardan beni büyüleyen Ultima Online sahnesine birkaç izlenimden sonra adım atmak istedim. Bu oyuna nasıl kayıt olunacağını ve bu oyunun nasıl oynanacağını bilmiyordum. O zamanlar şansıma -ismini vermekten şeref duyarak- BlacKsK adlı internet kafenin (gidenler bilir) sahibi ve onun yanında çalışanları bu oyunu oynuyordu. Onlara bu oyun nasıl oynanır diye sorarak Ultima Online serüvenimi başlatmış bulundum.