Diablo bilindiği üzere hepimizi kendine hapsetmiş, piyasaya çıkan en iyi RPG
oyunlarından biridir; büyük ihtimalle de en iyisi. Bunda hemfikirsek şimdi de
onun kitaplarını inceleyelim. Gerçi oyunu kadar kitapları da eskidiyse de kadim
sayfaları şöyle bir karıştırmak gerekir diye düşünüyorum.
Seri üç kitaptan oluşuyor ve her biri de birbirinden farklı üç macerayı konu
alıyor. Başladığınız andan itibaren elinizden bırakmadan okuyup
bitirebileceğiniz bu dizi gerçekten de Diablo’nun ruhuyla birebir örtüşüyor.
Tabi bu fikri vermesindeki birinci husus; yazarların kelimeleri seçmelerindeki
ustalık. Kitaplar iki farklı yazarın kalemlerinden damlayan mürekkeplerle hayat
bulmuşlar ve şöyle bir bakacak olursak ikisi de kendi kulvarlarında gayet
başarılı sanatçılar. Dizinin ilk ve son parçalarını oluşturan yazarımızın adı
Richard Knaak, tek kitapla destekte bulunan diğer kalem ise Mel Odom. İkisinin
de türlü meziyetleri var; ama, bilhassa ben Knaak’ı daha çok beğendiğim için ona
daha fazla özen gösterdim yazılarını okurken. Kitaplarındaki her bölümün
sonundaki cümle ile okuyucuyu baştan çıkartan Knaak, Diablo’da da farklı bir şey
yapmamış. Doyumsuz konu akıcılığıyla da Mel Odom, bu seride “Siyah Yol” adlı
eseri ile katkıda bulunuyor. Dilerseniz şimdi bütün kitaplara derinlemesine bir
göz atalım.
Diablo – Bartuc’un Mirası (1. Kitap)
Serinin ilk halkasındaki karakterimizin adı Norrec Vizharan. Hikayede güçlü bir
savaşçı olarak lanse ediliyor. Kendisi gibi mağaralarda hazine arayan iki
arkadaşı Fautzin ve Sadun ile beraber girdikleri bir diğerinde bulabilecekleri
değerli eşyaları aramaktalar. Tabi ilerleyen dakikalarda başlarına gelecekleri
bilmeden yollarına devam etmekteler. O ana kadar istedikleri gibi bir şey
bulamamış olsalar da biraz daha yürüdüklerinde dört bir yanı hazine dolu bir
odaya ayak basarlar. Dikkatlerinden kaçmayan bir diğer şey ise zeminin
cesetlerle ve kemik yığınlarıyla dolu olduğudur. Derken yerdeki kemikler
birleşerek yükselmeye başlarlar ve kısa sürede her taraf onlarca savaşçı ile
dolup taşar. Hayatta kalmak için tek kurtuluş yolları onlarla savaşmak
olduğundan ölümüne bir kavga başlar. Bu sırada çarpışmanın gücü Norrec’i
yüksekçe bir kayanın üzerine kadar getirir. Bu kayanın üzerinde kıpkırmızı bir
zırh bulunmaktadır. Düşmanının darbesiyle zırhla beraber kayadan aşağı düşerler.
Ayağa kalktığında da zırhın eldiveninin eline geçtiğini fark eder. Diğer iki
arkadaşı da büyük bir hışımla çarpışmaya devam ederken Norrec’in ağzından
bilinçsizce anlamsız sözler çıkar. Sonucunda da bütün kemikler tekrar yere
yığılır. Büyücü Fautzin sözlerin ne anlama geldiğini ve bu zırhın kime ait
olduğunu anlamıştır: Kana susamış savaş beyi Bartuc’un zırhıdır. Arkadaşlarının
eldiveni elinden çıkarması için söylediği sözleri dinlemeyen Norrec’in aklından
bu zırhın tamamını giyerek yenilmez olmak geçmektedir tam o sıra. Savaş beyi
Bartuc’un zırhı ise zırhın tamamını oluşturmak için başlığı bulmayı ve Bartuc’u
tekrar bu dünyaya geri getirmeyi arzulamaktadır. Ardından da bitmek bilmez bir
serüven başlar.