1/4

Ejderdoğan - Bölüm 13

Emin Çıtak 25.03.2012 - 20:19
Gizemli not(lar) ve sürprizler
“Sana artık Ejderdoğan diyorlar, hayatta aklıma gelmezdi.”
“Bana çok fazla şey diyorlar Ralof.” diye söylendi Aodray. “Sanırım ben bunlardan sadece bir kaçını biliyorum.”
“Hala kendimizi küçümsüyoruz galiba?” diye sordu Ralof gülümseyerek.
“Belki…” diye kestirip attı Aodray.

İkili şehir kapısından çıkmış ve şehrin hemen dışındaki ahırların olduğu bölüme doğru ilerlemeye başlamışlardı. Sabahın erken saatlerinde Lydia’yı Whiterun’a gönderen Aodray, şimdi kendi görevi için hazırlanıyordu.

“Oraya gitmekten korkmuyor musun?” diye sordu Ralof.
“Korku mu?” diye güldü Aodray. “Ralof Helgen’de ömrümün sonuna yetecek kadar koku yaşadım.”
“Yine de…” diye söylendi Ralof.
“Yine de ne?”
“Skyrim’de ejderhalardan daha kadim, daha korkunç güçler vardır Aodray. Umarım bu seni son görüşüm olmaz. Talihin açık olsun kardeşim.”
“Ralof, sen de Ivarstead’de dikkatli ol.”

İki adam birbirlerine dostça sarıldılar. Çünkü ikisi de peşine düştükleri gizemlerin sonunda neyle karşılaşacaklarından bihaberdiler. Skyrim’in üzerine kara bulutlar çökeli çok olmuştu. Kara bulutların arasına daldıklarında, onları bekleyenlere karşı hazırlıklı olmalıydılar. Aodray at abasına bindi ve arkadaşının tedirgin yüzü yavaş yavaş uzaklaşırken, o da aynı yüz ifadesiyle Ralof’a baktığını biliyordu.

Ejderdoğan - Bölüm 13
‘Ya bu sefer şansımız yaver gitmezse…’

Bir hafta sonra, Morthal

Morthal, Skyrim haritasında şehir olarak görünmesine rağmen Aodray’ın bu küçük belde için ilk izlenimi Riverwood’dan biraz daha büyük bir köye benzemesi olmuştu. Whiterun ya da Windhelm gibi surlarla çevrili değildi. Kuzeyi orman örtüsüyle, batı kanadı Skyrim’in ulu sıra dağlarıyla çevriliydi. Evlerse sağdan akan nehrin üzerindeki iskelelere inşa edilmişti. Hemen karşıda çalışan su değirmeni, çarkın paletlerine yüklenen nehir akıntısının gücüyle tembel bir şekilde dönüyordu.

Halksa meydanda kendi işlerine, kendi günlük tasalarına gömülmüş halde dolanıyordu. Kimsenin yeni gelen yabancıyla ilgilendiği yoktu. Hoş, Aodray için bu pekte rahatsız edici sayılmazdı.
Etrafını gözlemleyerek meydana doğru yürümeye başladı. Morthal’ın kendine has bir mimari yapısı vardı. Ahşap binalar genellikle tek katlı olsalar da arada tek tük iki ve ya üç katlı yapılara rastlamak mümkündü. İnsanların içlerine kadar sokulunca birkaç önemli ayrıntıyı daha yakalaması sürpriz olmadı.

Daha önce ziyaret ettiği yerler de Skyrim’in içine düştüğü çıkmazı yaşıyordu. Fakat bu kaygılar hiçbir şekilde halkın kendisine kadar inmemişti. Bu sorunlardan en çok etkilenen yöneticiler ya da askerler olmuştu. İnsanlar rahat ve huzurlu bir şekilde her zaman yaptıkları işleri yapıyor, hanlarda takılıyor ve rahat rahat sokaklarda dolaşıyordu.

Morthal’da işler biraz farklıydı. Gördüğü yüzler korku ve endişeyi en yüksek raddede yaşıyordu. Şehre ilk geldiğinde neden kimsenin onunla konuşmak bile istemediğini, ilgilenmediğini anlamıştı. Ondan korkuyorlardı; bakışlarını kime çevirirse çevirsin gördüğü tek şey buydu. Aodray’ın Ustengrav için halkın bilgilendirmesine ihtiyacı vardı. Eh, bu durum işleri biraz zorlaştıracaktı.

İkinci sıkıntı ise muhafızlar ve askerlerdi. Hrothgar yolculuğu sırasında kullanışsız hale gelen zırh setini Windhelm’de bırakmıştı. Yeni kuşandığı zırh setinin Morthal için biraz tehlikeli olduğunu fark etmesi uzun sürmemişti. Morthal, İmparatorluk’un hâkimiyetinde olan bir bölgeydi. Etrafta cirit atan bir Stormcloak’un hoşlarına gideceğini hiç sanmıyordu. İşini hemen halledip muhafızlara çatmadan şehirden ayrılmalıydı. Yoksa Ustengrav yerine hapishanenin gizemlerini araştırmak zorunda kalabilirdi.