Helgen Kalesi
Halk bağrışıp kaçarken askerler silahlarını çektiler. Dört bir yandan okçular oklarını kulenin üstündeki kanatlı deve fırlattılar. Oklar dikenli deriye çarpıp kırılırken Ejderha koca ağzını sonuna kadar açtı ve gelen şok darbesi Helgen’i vurdu. Aodray’da bloktan fırladı.
Çığlıklar uzaktan geliyordu. Kulağına gelen seslerin hepsi anlamsız ve boğuktu. Üstelik başı… Başı bir önceki duruma ironi yaparcasına koparcasına ağrıyordu. Nefes alırken genzine toprak kaçtığından şiddetle öksürerek yüzünü döndü.
Kanatlı dev Helgen’i saniyeler içerisinde yıkmıştı. Konduğu kulenin üst bölümü göçmüştü. Samandan yapılma dayanıksız çatılardan alevler yükseliyordu. Yanı başında birkaç İmparatorluk askerinin cesedini gördü. Ölümlerine neden olan şey ise tam üstlerinde Helgen’e alev yağdırmakla meşguldü. Son kurbanı olan Stormcloak askerinin kararmış bedeni hemen yakınlarında yere düştüğünde acilen yerden kalkması ve kapalı bir yere sığınması gerektiğini anladı.
Elleri hala bağlıydı bu yüzden ayağa kalkmak işkence gibiydi. Bir süre sırtüstü debelendikten sonra sırtını topraktan yukarı kaldırmaya başarmıştı. Fakat bu kadar yavaş davranırsa ejderhanın bir sonraki hedefi kendisi de olabilirdi.
Dizlerini kırıp ayağa kalkmak için hamle ederken bir çift el onu koltuk altlarından destekleyerek yardım etti.
Ralof elindeki bıçakla şeritleri keserken keşmekeşin içinde bağırarak konuştu:
“Acele et, beni izle kardeşim! Tanrılar bize bir dahaki sefere böyle bir şans tanımayabilir!”
Aodray’ın itiraz edecek hali olmadığından diğer kuleye doğru koşan Ralof’u izledi. Tam zamanında içeri kaçmışlardı çünkü ejderha Aodray’ın biraz önce yattığı yere büyük bir gümbürtüyle konmuştu. İçeri girdiklerinde Ralof kule merdivenlerinin dibinde yatan iki yoldaşının yanına gidip durumlarına baktı.
“Durumları nasıl Ralof? İyileşebilecekler mi?”
Kulede yalnız olduklarını düşünmüştü ama anlaşılan bu doğru değildi. Kendinden emin, saygı uyandıran tok sesin sahibini kargaşa ve acele yüzünden ilk başta fark etmemişti. Ulfric Stormcloak kurtulmuştu ve kuleye kaçanlar arasındaydı.
“Ölmüşler efendim!” dedi Ralof üzüntüyle ayağa kalkarak. Sonra kulenin dışını göstererek, “Bu şey de ne? Efsaneler doğru olabilir mi?”
“Efsaneler köyleri yakıp yıkmaz Ralof” diye cevap verdi Jarl. “Acele edin buradan kaçıyoruz.” O anda kulenin kapısı açıldı ve içeriye birkaç Stormcloak askeri daha bitap bir şekilde, dehşet içinde girdi.
“Yorulmanın sırası değil kardeşlerim!” diye onları yüreklendirmeye çalıştı Jarl Ulfric. “Buradan gidiyoruz, yukarı çıkmalıyız!”
Kulenin spiral merdivenlerini hızla tırmanmaya başladılar. Başta her şey yolunda gitti ama orta katlara geldiklerinde olan oldu. Duvar büyük bir gümbürtüyle yıkılıp molozları etrafa saçtı. Ulfric ve adamları aşağıda kalırken Aodray ve
Ralof yukarıda kalmışlardı. Tozların içinde belli belirsiz iki kırmızı göz gördüklerinde korkuyla ikisi de açıklıktan uzağa kaçtılar.
“Yol.”
Ejderha merdivenleri alevleriyle yıkıyordu. Kendilerini yakıcı akımdan korumaya çalışarak duvarla bir oldular ve gitmesini beklediler. Kanatlı şeytan bir süre sonra kuleden ayrılıp kendisine hala meydan okumakta olan diğer askerlerin olduğu yere doğru havalanınca duvardaki açıklıktan harabeye dönmüş manzaraya baktılar.
“Jarl Ulfric haklıymış.” dedi Ralof derinden bir sesle.
Kulenin altında bir evin kül olmuş çatısı atlamaları için oldukça uygun görünüyordu. Önce Aodray gerilip kendini çatıya doğru fırlattı, ardından da Ralof. Düştüğünde birkaç kez çatının üzerinde yuvarlansa da tahmin ettiğinden daha iyi bir düşüş olmuştu. Ejderha onunla savaşan İmparatorluk askerleriyle uğraştığından yanından geçen iki Nord’u görememişti.