1/4

Ejderdoğan - Bölüm 20

Emin Çıtak 21.05.2012 - 12:13
Kaybedilen umutlar
Dağınık, kir içinde kalmış, yaşanılamaz olarak nitelendirilen bir odadaydı. Aslında burası oda bile değildi, daha çok bir hücre görünümü vardı. Zayıf alevle yanan yağ lambaları dışında başka hiçbir ışık kaynağı yoktu. Lambalardan sızan yakıt duvardan aşağıya, en az duvarlar kadar kirli görünen zemine iniyordu.

Giysiler, kitaplar, tanınmaz hale gelmiş parşömen parçaları ve yiyecek artıkları hücrenin dört bir yanına dağılmıştı. Hücre sakininin çöpleri ve dağınıklığı umursamadığı aşikardı. Yatağın yan tarafındaki raflar kalın ciltli ve bir çoğu kadim lisanda yazılmış kitaplarla doluydu. Raflar ve yataktan gelen çürümüş ahşap koku insanın genzini yakacak cinstendi.

Hücrenin kapısı ise ayrı bir olaydı. Çelikten yapılma koca kapı o kadar çok güvenlik kilidine sahipti ki açılması saatler sürebilirdi. Paranoyakça görünüyor olabilirdi ama buranın sakinine göre gerekli bir önlem olmalıydı.

Ejderdoğan - Bölüm 20
Burada yaşayan kişi orta yaşlı, esmer bir Nord'du.Yaşlanmaya başlayan yüzünde kırışıklıklar ortaya çıkmaya başlamıştı. Bakımsız sakalı ve saçları da yaşından nasiplerini almışlardı. Adam çalışma masasına oturmuş, elinde tüy kalemiyle bir şeyler çiziktiriyordu. Gözlerinde kaçışının yarattığı gerilimle karışık bir hüzün vardı.
Dışarıda bir tıkırtı duyduğunu sandığında korkuyla oturduğu yerden kalktı ve kapıya yöneldi. Kulağını soğuk çeliğe dayadı ve bir şeyler duymayı umarak dinlemeye başladı. Seslerin kaynağının ne olduğunu öğrenince rahat bir nefes aldı ve kalp atışlarının yeniden normal seviyesine inmesini beklemek için bir süre kapıya yaslanmış halde dikildi.
Bir gün onun için geleceklerini biliyordu. Ona ihtiyaçları vardı. Bildikleri bilmek, tanık olduklarına tanık olmak, yaşadıklarını öğrenmek istiyorlardı. Pek dost canlısı oldukları da söylemezdi.

Şimdilik sorun yoktu, henüz saklandığı yeri bulamamışlardı. Kısa bir süre için rahat olabilirdi. Ağır adımlarla masasına yürüdü ve çalışmasının başına döndü. Sesler yenide kaybolmuştu. Sadece tüy kaleminin hışırtısı ve yağ lambalarının yanarken çıkarttığı tekinsiz tıslamalar ona eşlik ediyordu.

                                                                   ***

Başka bir hücre, Solitude

Neff ile konuşmasının üzerinden ne kadar zaman geçmişti? Bir gün, bir hafta, bir ay? Zamanı unutmuştu. Geçen her dakika Astrid ve Lydia’nın umutlarını kemiriyordu. Plan kusursuz değildi elbet, ama işe yarayacağı düşünmüştü. Hala çürümüş bir hapishane hücresinde uyuduğuna göre plan tutmamıştı.

Ülkenin önemli şehirlerine ulaklar göndermişlerdi. Her bir ulak Ejderdoğan’ı aramakla görevlendirilmişti. Whiterun ve Windhelm öncelikli bölgelerdi. Neff, Hırsızlar Loncası’nın bir üyesi olduğundan habercileri ayarlamak sorun olmamıştı. Lonca’nın bağlantıları güçlüydü. Ne var ki Aodray’dan bir iz yoktu.

Zindandan kurtulmaları için tek yol Aodray’ın Solitude’a gelmesiydi. Tullius’a karşı gelebilecek yegane kişiydi. Lydia’nın kimliğini tüm Skyrim’e duyurmadan onu engelleyebilirdi. İşin sonunda Aodray gerçekleri öğrenecekti, bunu biliyordu ama yine de Jarl Balgruuf’un ya da halkın öğrenmesinden iyiydi.