1/4

Ejderdoğan - Bölüm 21

Emin Çıtak 26.05.2012 - 15:00
Alduin
TAK TAK TAK!

Adam belindeki katanayı çekti ve kapıya yaklaştı. Kilitler aşılması güç bir engel olsa da Thalmor sonuna kadar zorlayacaktı. Eğer kapıyı aşmayı başarırlarsa da kararını vermişti, savaşmadan ölmek yok!

Kulak kabartarak dışarıda olan biteni duymaya çabaladı. Kalabalık bir grubun homurtularını işitmeyi bekliyordu ama ses seda yoktu. Durumdan iyice işkillenmeye başlamıştı. Yoksa gelen Thalmor değil miydi?

Dışarıdaki kişinin soluk alıp verişini duyabiliyordu. Hızlı ve kesik kesikti. Yardıma ihtiyacı olan biri olmalıydı. İyide yardım isteyen biri neden onun kapısının önüne gelsin ki? Bu çok saçmaydı. Thalmor tuzağı olmalıydı. Adi herifler onun insani duygularını kullanmak istiyorlardı.

TAK…tak…

Adam dayanamadı ve dış dünya ile tek bağlantısı olan kapının üstündeki sürgüyü çekti. Ufak bir oluktan hücrenin diğer tarafına baktı.  Açık kahverengi resmi giysiler giymişti. Uzun, siyah saçları vardı. Yüzünü yere doğru bakıyordu. Neden ona bakmadığını anladığında hızla kilitlere asıldı. Bu herif ölümün kıyısındaydı. Kendi imkanlarıyla kapattığı yarası açılmış ve kanlar zemine akmaya başlamıştı.

“Bekle, kapıyı açıyorum!”
“Esbern, Delphine senin…” dedi kapının dışındaki adam ve yere yığıldı.
“Adımı nereden... Delphine?… Neyse boş ver, dayanmaya çalış!” diye bağırdı Esbern olduğu anlaşılan adam.

Metalik takırtılar dört bir yanda yankılandı. Esbern var gücüyle kilitlere asılıyordu. Artık dışarıda olan bitenin tuzak olup olmadığıyla ilgilenmiyordu. Eğer kapıyı açmasa adam ölecekti. Takılan bir kilide avucuyla sert bir şekilde vurdu. Kapıda kaç kilit olduğunu daha önce saymamıştı fakat epey fazla olduğu belliydi. Son kilidi de açmayı başardığında, çelik kapının kolunu çevirdi ve gürültüyle kapıyı açtı.

                                                                                    ***

Ejderdoğan - Bölüm 21
Görüşünün düzelmesini umarak gözlerini birkaç kez kırptı. Hançer hala karnına saplı duruyordu. Ağzına gelen kanı yutkunarak midesine gönderdi. Şu an düşemezdi, şimdi olmazdı. Devam etmesi gerekiyordu.

Sol kolunu muazzam bir çabayla savurdu. Elf darbenin gelmesini beklemiyor olacaktı ki göğsüne inen yumrukla duvara doğru sendeledi. Aodray aklına gelen ilk fikrin bu olmasından hemen pişman olmuştu. Elf geriye giderken hançeri de saplı olduğu yerden çıkartmak zorunda kalmıştı. Kanlar endişe verici bir hızla giysisini kırmızı renge boyamaya başlamıştı. Midesinde acı hissetmiyordu. Ya hançer hayati organlarını ıskalamıştı ya da acı hissedemeyeceği kadar büyüktü. İlkinin doğru olmasını umuyordu. Gerçi öyle olmasa bile kan kaybı ölümü için yeterli bir sebepti.

Elf’in kendine gelmesi uzun sürmemişti. Hançerini bir kez daha Aodray’a savurdu. Kadın yetenekliydi fakat onunda boy ölçüşemezdi. Aodray çevik bir hamleyle düşmanın bileğini kavradı ve bükerek hançeri düşürmesini sağladı. Kadınla yüz yüzeydi. Yeşil gözleri ketum bir şekilde parıldıyordu.

“Oyunun sonu Elf!” diye hırladı Aodray.
“Sanmıyorum.” dedi Greenale dudağını bükerek.

Aodray acıyla elini geri çekti. Yakıcı bir his onu tutmasını engellemişti. Nedeni ise çok açıktı. Elf’in ellerlinin etrafında ateş çemberleri oluşmuştu. Bir büyücü, işte bu harikaydı.

Yolladığı ateş topu Aodray’ı kıl payıyla ıskalamıştı. Büyünün geleceğini anlayan Aodray hızla kenara çekilmişti. Yüzünün sağ tarafından hafif bir yanık kokusu alıyordu. Saçları alazlanmış olmalıydı.  İkinci büyü geldiğinde –ki Elf çoktan harekete geçmişti- bu kadar şanslı olmaya bilirdi. Bu yüzden daha onu büyüsünü yapamadan bir kez daha bileklerine yapıştı.

Elf aniden büyüsünün türünü değiştirip alevlerin tüm bedenini sarmasını sağladı. Aodray ellerinin acısına katlanmak zorundaydı. Kadının sol bileğini bu sefer çok daha sert bir şekilde büktü.
Çatlayan kemiklerin sesi iç kaldıracak cinstendi. Elf acıyla haykırırken büyüsü de yok olmuştu. Aodray şu anda Elf’i öldürebilirdi. Yere düşen hançeri aldı ve acı içinde kırılmış bileğini tutan düşmanın boğazına götürdü.