1/3

Ejderdoğan - Bölüm 6

Emin Çıtak 6.02.2012 - 14:39
Toz Perdesi
Gökyüzünde tek bir bulut bile olmamasına rağmen, köyden yükselen dumanlar ayın ve yıldızların ışığını kesiyordu. Yanan yapılardan fırlayan alevlerse uzaklardan rahatlıkla gösteri ateşi sanılabilirdi. Çığlıklar, olanları bilmeyenler için hayret ve coşku nidalarıyla karıştırılabilirdi.

Çocuk, incecik bacaklarına rağmen süratle koşuyordu. Harabeye dönen evlerin arasından geçiyor, kavrulmuş cesetlerin üstünden atlıyordu. Ölüm görmek için daha çok küçüktü fakat aynı şeyin kendisinin de başına gelme ihtimali ölü bedenleri görmezden gelmesine yardımcı oluyordu.

Avcının ilerlemek için bacaklarını kullanmaya ihtiyacı yoktu. Bu son derece gereksizdi. Uzun kollarına gerilen zarımsı deri onu yeterince hızlı kılıyordu.

Nefes nefese kalan çocuk açıklığın ortasındaydı. Yorulmuştu, zaten bu kadar koşabilmesi bile bir mucizeydi. Hem o şeyden daha ne kadar kaçabilirdi ki? Alnına yapışmış saçları isten dolayı sertleşmişti. Bu son derece rahatsız edici bir histi. Yüzünü kaderine razı bir şekilde gökyüzüne çevirdi; artık vakit gelmişti.

Ejderha süratle yaklaşırken gözlerini kapadı ve bekledi. Ölümün acısız bir şey olması için dua etti. Daha fazla acıya katlanamazdı, ölürken bile!

Zemin gürültüyle sarsıldı…      

Uyandığı oda daracıktı. O kadar küçüktü ki buraya bir yatağın nasıl sığdığına hayret ediyordu. Fakat zeytin yeşili duvarlar, odanın küçüklüğünün aksine metrelerce yükseliyordu. Sönmekte olan yağ lambasının zayıf ışığı, mekânı biraz olsun aydınlatıyor olsa da, insan kendini karanlık bir kuyunun dibindeymiş gibi hissediyordu.

Yatağının başucundaki sandalyede bir kadın oturuyordu. Esmerdi ve zayıf ışığın vurduğu siyah gözleri donuk bakıyordu. Uzun ve keskin çizgilere sahip yüz hatları belki de sadece ona yakışabilecek bir güzellik sağlıyordu. Giydiği çelik zıhların vücuda değen iç kısımları, Skyrim soğuğunun etkilerini azaltabilmek için yünle doldurulmuştu.

Ejderdoğan - Bölüm 6
“Uyandınız demek.” dedi kadın gözlerini ona çevirerek.
“Sende kimsin?” dedi Aodray sersemlemiş bir ifadeyle. Şu baş ağrısı...
“Doğru ya, henüz beni tanımıyorsunuz.” diye cevapladı kadın. “Adım Lydia, sizin hizmetkârınızım.”
“Ben de Aodray ve kim olduğumu hatırlamıyorum.” dedi Aodray başını tutarak. Sonra kadının son söylediklerinin farkına vararak, “Hizmetkârınızım mı dedin az önce?”
“Aslında kişisel koruma da diyebilirsiniz.”

Aodray yorganı üzerinden atıp doğruldu. Üzerinde hala muhafız üniformaları vardı. En son neler olduğunu hatırlayabiliyordu. Eski bir taşın üzerinde yazanları yüksek sesle okumuştu. Vücudunda biriken enerjiye daha fazla dayanamamış ve bayılmıştı. Bu ikinci kez oluyordu ve ikisinin de birbiriyle ilişkisi vardı. İlk bayılışı ejderha ölünce gerçekleşmişti, ikincisiyse kelimeyi okuduğunda olmuştu. Ve bu sefer onu garip bir odaya taşıdıklarına göre kendine gelmesi biraz vakit almıştı.

Yüzünü buruşturup gördüğü kâbusu aklına getirmeye çalıştı. Yanan bir köy görmüştü. Bir de küçük bir çocuk vardı. Çocuğun yüzünü hatırlayamıyordu. Ejderhadan kaçıyordu. Acaba bu kendi çocukluğu muydu? Belki.

Ağrıyan başını tutarak odadan çıktı. Görünüşe bakılırsa Farengar’ın yatağında yatmıştı. Çünkü şu anda onun çalışma odasının ortasında duruyordu.  Büyücüyse masasına eğilmiş, yanındaki kadınla sohbet ediyordu. Kadın, esmer yüzlü bir güneyliydi.