 
                                                    İnsanoğlu tekerleği icat ettiğinde aklından geçen ilk düşünce; taşınamayacak 
kadar ağır cisimleri bir yerden başka bir yere kolayca ulaştırmak olmalıydı. 
Tekerlek lastik şeklini alıp, itiş gücü de motordan sağlandıktan sonra amaç; 
insanların uzak mesafelere erişmesi olarak değişti. Tarihte her şeyde olduğu 
gibi motorlu taşıtlarda sürekli gelişti ve güçlendi. İki nokta arasında yapılan 
yolculukların standart ulaşım aracı olduklarında, artık insanoğlu farklı 
düşünceler içine girdi. Doğası gereği her zaman en iyi, en büyük ve en güçlü 
olmak isteyen insanoğlu, ister istemez araçlarını farklı bir amaca hizmet etmesi 
için dizayn etmeye başladı; en hızlı olmak için…
Hayallerin çoğunun gerçek olduğu oyunlar dünyasında insanın bu değişmez hız 
tutkusunu körükleyen pek çok örnek yapıldı. Teknolojinin günümüz seviyesinde 
olmadığı zamanlarda sadece 2 boyutlu görüntülere sahip, hız tutkumuzu karşılamak 
için başında saatlerimizi harcadığımız oyunlar gün geçtikçe görsel ve işitsel 
pek çok yönden gelişti. Artık sadece görünüşünün değil, motor gücü ve 
performansının bile neredeyse bire bir yansıtıldığı oyunlar dünyasında belki de 
hayatımız boyunca hiç yaşayamayacağımız hızlı turların, el frenli viraj 
dönüşlerinin ustası olduk. 
Günümüzde yarış oyunlarını belli bir kalıba sokmak istediğimizde iki tip oyun 
şekli karşımıza çıkar oldu. Bunlardan ilki; hız ve motor gücünün sonuna kadar 
sorgulandığı, gerçekçiliğin bir kenara bırakılıp, daha çok görsel yönden heyecan 
veren oyunlar, başka bir değişle “arcade” tarzı oyunlar. Diğeri ise; görsellik 
ve hız rakibi kadar iyi olmasına rağmen daha çok gerçekçiliğe ve hatasız 
yarışmaya önem veren, simülasyon oyunları. Her oyuncunun kendine göre bir tarzı 
ve isteği olduğundan bu ikiye ayırdığımız oyun profillerinden herkese göre güzel 
gelen farklı oyun oluyordu. Kimisi Need for Speed: Underground’da görsel yönden 
yaşadığı müthiş şölenin yanında, son sürat araç kullanmayı ve 200 km hızla 
duvara çarpmasına rağmen hasar almadan yoluna kaldığı yerden devam etmeyi tercih 
ederken, kimisi ise simülasyon türündeki oyunları seçip yaptığı en ufak hatayı 
bedeli ne olursa olsun ödemeyi seçiyordu. 
Xbox’ın yarış tarihi
Electronic Arts’ın efsaneleşen oyunu NFS: Underground’un mükemmel 
oynanabilirliğine ve inanılmaz heyecanına rağmen Xbox konsolunda bulunan yarış 
oyunlarına baktığımızda en çok dikkati çeken Project Gotham Racing olmuştur. 
Sadece Xbox’da değil tüm konsollarda en gerçekçi yarış simülasyonlarından biri 
olan PGR özellikle devam oyunuyla birlikte çıtayı oldukça yükseltmiş, 100’ün 
üzerinde olan araç sayısı ve 50’den fazla pist içermesi ile dikkatleri üzerine 
çekmişti. Project Gotham Racing’in bu denli seviliyor olması Microsoft’a bir 
ipucu vermiş olacak ki bir sonraki yarış oyunlarını yine gerçekçiliğe önem veren 
ve tam anlamı ile bir yarış simülasyonu olan Forza Motorsport olarak 
belirlediler. Xbox sahibi olan ve bugüne kadar diğer yarış oyunları ile az çok 
haşır neşir olan herkesin oyun içinde kısa bir tur atmasının ardından sanırım 
söyleyecekleri kesinlikle şöyle olacaktır; “Bu oyun inanılmaz derecede 
gerçekçi!”
Forza Motorsport, oyun dünyasını takip edenlerin uzun süredir ismini duyduğu bir 
yapım. Gerçekçiliğinin yanı sıra günümüz yarış oyunlarında olan ne kadar özellik 
varsa hepsini içinde barındıran ve pek çok yenilik getiren, kendini uzun süre 
sıkılmadan oynatan yegâne yarış simülasyonu. 60 farklı üreticinin, 230’dan fazla 
aracının içerisinde bulunduğu Forza, bugüne kadar hep grafiklerinden ve gerçekçi 
hasar modellemesinden söz ettirmiş olsa da bir süre oynanıldıktan sonra 
gerçekten insanın yarış pistinde pilotun heyecanını hissettiği ve gerçekçiliğin 
sadece sözde kalmadığı bir oyun olduğunu ispatlıyor.