Bu tarihi ilk duyduğumuzda çoğumuza birşey ifade etmeyebilir. Benim gibi yaşı
biraz ileri olanlar, o günü hayatları boyunca kolay kolay unutamazlar. Neyi mi
ifade ediyor 25 Haziran 1993? Biraz devam edin bakalım.
Bir arkadaşım vardı. Ufuk Metin. Nam-ı değer Mr.Dj of Accuracy. Uzun süredir
görüşemiyoruz. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Birlikte az sonra anlatacağım
konsere gitmeye karar verdik. Konser deyince kafada şimşekler çakmaya başladı
değil mi? Benim asıl anlatmak istediğim konser değil, konser öncesinde ve
sonrasında yaşadıklarım. 24 Haziran akşamüstü saat 4 gibi buluştuk ve İnönü’ye
doğru yola çıktık. Amacımız erken gidip sıranın en önlerinde olabilmekti. Kısa
süre sonra vardığımızda, bunun bizim için sadece bir hayal olduğunu farkettik.
Zira şimdiden önümüzde 300-400 kişi vardı bile. Yapacak birşey yoktu, sıraya
girdik. İşin komik yanı hepimizde ayakta idik. Bizden önce gelip kıvrılarak
ilerleyen sıranın başındakiler artık rahatlamış, yerlerde oturuyorlardı. 2 saat
ayakta beklemenin ardından, bizde de çok fazla dayanacak hal kalmıştı. Zaten
sıraların arkaları da epey ilerlediği için araya kaynama gibi bir durum da söz
konusu değildi artık. Bu sebeple bizde çökebilmek için sağımızı solumuzu
ittirip, kendimize yer açtık.
Akşama doğru ortalıkta köfteciler gözükmeye başladı. Sıradakilere bakışları o
kadar komikti ki, hala gözümün önünde dün gibi duruyor. Hiç bu kadar uzun saçlı
ve siyah giyinmiş adamı bir arada görmemişlerdi. Sıraya alkollü içecek sokmak
yasak olduğu için (ya da bize öyle deyip kandırmışlardı) köfte ekmeğin yanında
ayran kutularında veriyorlardı sarı içecekleri. Saatler akşam 8’i gösterdiğinde,
çok fazla aklı başında ayık kişi kalmamıştı. Yerlerde oturanların üstüne basa
basa ihtiyaçlarımız için çıkıp yerimize geri dönüyorduk. Laflayarak birkaç saati
daha devirdiğimizde, iyiden iyiye yorulduğumuzu hissedip bir şekilde kaldırımda
sızdık. Bu sadece kısa süreli olabildi. Nasıl oldu tam bilemiyorum, ama kendimi
“We Will Rock You” söylerken bulduğumda saat gece yarısı 1’i geçmişti. Bu
yaklaşık 15-20 dakika sürdü ve ardından başka şarkılara geçildi. Sanırım hiçbiri
bu kadar etkili olmamış ki, aklımda kalan tek parça bu olmuş.
Zaman sürekli akıyor ve bizi o beklediğimiz ana yaklaştırıyordu. Bu süreç içinde
ise bizde bir şekilde ya uyumaya ya da çevremizdekilerle sohbet etmeye
çalışıyorduk. Sabahın erken ışıkları ile sıra düzenleme adı altında bizleri
ayağa kaldırdılar. İşin bu yanı bir çoğumuz için en büyük eziyet olmasına
rağmen, benim için iyi sonuç vermişti. Düzenleme sırasında ezilme bahanesi ile
yan taraftaki sıraya dalmıştım. Bu sayede stada girecek ilk 50 kişi içine
girmiştik. Sakın siz böyle birşey denemeyin. Zira az kalsın dayak yiyordum. Buna
rağmen yeni yerimden ayrılmadım. Ayrılamazdım...