1/2

Her şeye rağmen oynamak

Mert Günhan 6.12.2013 - 16:47
Tüm sıkıntılara karşı dik durup oynadıklarımız
Geçen akşam evime yürüyordum, havalar bu aralar biraz soğudu biliyorsunuz, hava soğukken, en çok yapmayı sevdiğim şeylerden biri eve uzun yollardan dönmek sanırım. Hani ne bileyim, zaten sigarayı yeni bırakmışım, ciğerime hava girsin istiyorum, buz gibi İstanbul havasını içime çeke çeke eve gidiyorum işte, başka ne yapacağım ki?

Yalnız yaşayan adam olmak demek, yalnız yemek yiyen adam olmak, yalnız oyun oynayan adam olmak demektir.

Sanırım hayatta tek başına oynayan insan kadar üzücü pek az şey var. Fakat konuyu çok dağıtmadan tekrar toparlıyorum şimdi. Yolda annesini marketin önünde bekleyen bir çocuk gördüm, arabanın içerisinde, elinde Nintendo’su ile takılıyordu. Yaşı nereden baksan 5-6 olabilir.

Hevesli bir şekilde lahana gibi montunun altında oyununu oynuyor. Tek başına oynuyor fakat o anda tek olmak ya da iki olmak gibi şeyler onu üzmediği gibi ekstra sevindirmiyor da.

Her şeye rağmen oynamak
"Yalnızlık insanın kendi kendine yetebilmesidir! Yersen!"
İşte o çocuğu görünce kallavi bir Vietnam flashback yaşadım. Yaklaşık olarak 7 yaşında falanım sanırım. İlkokula başlamışım fakat kafama göre insan sayısı çok az, kişisel mitolojimde yer edecek o insanlarla tanışmamışım henüz. Fakat Star Wars o zamanlar benim için çok büyük.

Hikayesi, karakterleri ve dünyası derken, sapıklık derecesinde bir Star Wars fanatikliğim var.

Bu Star Wars sapıklığından mütevellit, türlü türlü oyununu oynuyorum sürekli, Tie Fighter, Rogue Squadron, Droid Works, Shadows of The Empire falan derken, sabahları Yoda diye uyanıyorum akşamları Skywalker diye yatıyorum. İşte o manyaklık dönemlerimden birinde, hafta sonu anneannemde kalmam gerekti.

Evim dışında bir yerde kalmak, benim için hala zor bir olay, sebebi ne diye soracak olursanız, oyun oynayamıyorum. Evimde kendi bilgisayarım, kendi konsolum, kendi düzenim olmadığında bir huzursuzluk kaplıyor içimi, şimdi evim dediğim yerin ise o zamanlar anneannemin evi olması, bu hikayenin en ironik kısmı sanırım.

Neyse, anneannemlerde kalacaktım, bu baya baya bilgisayarsızlık demekti. Ben makinam olmadan ne yaparım ne ederim? Bütün bu endişelerle birlikte evden kaçırıldım, anneannemlere getirildim. Ben tabii o zamanlardan huysuz bir velet olduğumdan, sürekli somurtuyorum, oyun oynamak istediğimi söylüyorum, şimdi olsa kendime şöyle en ağırından bir tokat atarım ve kendine gel ulan bücür derim fakat o zamanlar çocuksun işte, üzüldün mü bir şeye, üzülüyorsun.

Her şeye rağmen oynamak
"Eşşek olmuş ayı olmuş ama oyun oynayamadığında verdiği tepkiler değişmemiş"
Anneannem, benim sürekli olarak somurtmamdan bıkmış olacak ki, elimden tuttuğu gibi beni bir oyuncakçıya götürdü. Şimdi kadının bana bilgisayar alacak hali yok, beni de herhangi bir oyuncak çözmeyecek orada sonuçta, beni oyuncakçıya götürmenin ardında nasıl bir çözüm yatıyor, o an anlayamadım açıkçası.

Neyse, içeri girdik, ben içeri girer girmez ne istediğimi anladım. Star Wars’la ilgili tek bir oyuncak vardı içeride, o da Naboo tankı şeklinde bir el konsoluydu. Tabii el konsolu derken, şu Game & Watch tadında şeylerden bahsediyorum. İçerisinde tek bir oyun var, sürekli o oyunu oynuyorsun, öyle gidiyor o.

İşte anneannem bana ondan almıştı, tüm hafta sonu ben onu oynayarak bir köşede sessizce durdum. Sonra o Naboo Tank’ı bir köşede unutuldu gitti, ben büyüdüm, oynadığım oyunlar değişti.