1/5

Karanlık Kardeşlik - Bölüm 12

Emin Çıtak 25.09.2011 - 14:35
Raslantının böylesi!
     Hiçbir şey olmamış gibi geçip gitmeye çalışmaktan başka çareleri yoktu. Elrin aranmayı bekliyordu ama temsili bir resminin çizilmiş olması onu şok etmişti. Handa o kukuletasını hiç açmamalıydı.

     "N'apıyoruz?" diye sordu Teinaava. Anlaşılan onun da herhangi bir fikri yoktu.

     "Yanlarından yürüyüp geçsek?" diye soruya soruyla karşılık verdi Elrin.

     "Saçmalama kardeşim." diye cevap verdi Teinaava. "Yanlarından öylece geçip gidebileceğimizi hiç sanmıyorum. Başka zaman olsaydı, şehre girmek bu kadar zor olmazdı. Kendimizi tüccar olarak tanıtmak mantıklı gibi geliyor."

      "Çantalarla mı?" diye alay etti Elrin. "Bir Argonian ve bir Orman Elf'i! Şansımız sıfır. Ben Bruma'ya girerken bile tüccarların arasına karışmama rağmen çok sorun yaşadım. "

     "O zaman kaçak gireceğiz, başka çaremiz yok." dedi Teinaava. "Diğer muhafız vardiyasının gelmesini bekleyeceğiz."

     "Yapabilecek başka bir şey yoksa..." diye söylendi Elrin. Şehre kaçak girme fikri daha gelirken aklını kurcalıyordu. Kentin dört bir yanından bilgi toplaması gereken böylesine zorlu bir kontratta aynı zamanda gizlenmek ve gözden ırak kalmak oldukça güçtü.

      "İçeri nasıl sızacağız peki? diye sordu Elrin. İçeri bir girebilseler, gerisi kolay!

     Teinaava, çantasını çaktırmadan açtı ve içerideki arbalet benzeri silahı gösterdi. Tanıdıktı.

     "Bu Tal'ın, pardon Telaendril'in değil mi?" diye sordu Elrin.

     "Sana söylemeyi unuttum." dedi Teinaava bir sırrı açıklıyormuşçasına. "Telaendril de Ocheeva'yla beraberdi. Senin için endişeleniyordu sanırsam. İçeri sızamamamız ihtimali olduğundan arbaleti bana ödünç verdi."

      Anlaşılan yatakhaneye gidiş Elrin'i aldatmacadan ibaretti. Şimdi biraz olsun iyi hissediyordu. İkizi onun için endişelenmişti.

Karanlık Kardeşlik - Bölüm 12
     "Gerçi beni uyarmayı da ihmal etmedi." diye devam etti Teinaava. "Merkez Şehir gibi yüksek surları olan bir yerde hiç denememiş. Bakalım, işe yarıyor mu?"

     İşe yaramayabilirdi. İmparatorluk Şehri'nin surları Bruma surlarının neredeyse iki katıydı. Üstelik oradayken iki katlı bir yapının üzerindeyken surlara tırmanmaya çalışmışlardı. Arbaletin ipi büyüyle güçlenmiş olsa da onları yukarıya kadar taşıyamayabilirdi. Daha kötüsü, yukarı çıktıklarında aşağıya inemeyebilirlerdi. Yine de başka çareleri yoktu.

     "Ben de bilmiyorum." dedi Elrin. "Biz kullandığımızda yükseklik buranın yarısı kadardı."

     "Olsun. Denemekte fayda var. Gel, muhafızları gözetleyebileceğimiz bir yer bulalım."

     Atlarını yol kenarına sürdüler. Buradaki ağaçlar muhafızları gözetlemek için birebirdi. Atlarını tam yolun dışına çıkarmışlardı ki arkalarından gelen sesle irkildiler.

     "Dostum, senin burada ne işin var? Seninle Merkez Şehir'de rastlaşabileceğimi hiç sanmazdım."

     Ongar yanında getirdiği malları yüklediği iki eşeğiyle yolun ortasında durmuş onlara bakıyordu. Üzerlerine hafiften kır düşmüş uzun saçları, eskimiş giysileriyle tüccardan çok dilenciye benzeyen kuzeylinin gözleri dostu olduğunu düşündüğü Elrin'i gördüğü için sevinçliydi.

     "Eee, şey... Ben de seni gördüğüme sevindim dostum." diye karşılık verdi Elrin. "Mallarını satmak için geldin, öyle değil mi?"

      "Tabii ki! Fakat geç oldu. Bugün halletmem zor. Bir han bulurum şimdi, yarın sabahtan satarım malları." dedi ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. Bir süre devam ettikten sonra başını çevirdi ve şaşkın bir ifadeyle:

     "Eee? Siz gelmiyor musunuz?"

     Elrin tam "Yok, sen devam et" diyecekti ki kelimeleri ağzından çıkmadan yakaladı.

     Neden olmasın?