Kayıp Yıllar: Bölüm-4
Erhan Kahraman
3.06.2010 - 12:31
Kader Konuşunca…
Gözlerini odanın içindeki bir noktaya kilitleyen Ekrem, konuşmadan ve cevap
beklemeden o noktaya bakıyordu sadece. Balık figürlü bardaktan, uzun zamandır
içtiği en nefis kahveyi yudumluyordu bir yandan da. İçeride huzursuz bir
sessizlik vardı. Aynı boşluğu paylaşan iki kişi, ikisi de konuşmak istiyor,
fakat doğru cümleleri kuramamaktan korkuyordu sanki. Ekrem biraz daha
hazırlıklıydı Ebru’ya nazaran.
“Neden?” diye sordu.
Ebru, derin bir nefes alıp bu sürede makul bir cevap düşündü:
“Çünkü olmaz Ekrem, sebebi yok. Olmaz sadece, gelemem. Ben değiştim, ama
Serkan’ın aklında hep o masum, şirin kız olarak kalmak istiyorum.”
Konuşmaları biraz heyecanlı, biraz tedirgin bir üsluptaydı. Farkında olmadan
söylemek istemediği cümleler kuruyordu. Ekrem ise bu cevabı yeterli bulmuyordu.
Bunun için de birçok sebebi vardı.
“Tek sorun bu mu? Yani bunca yıl sonra ‘ya olmazsa’ diye mi korkuyorsun?” diye
sordu, cevabın sessizlik olacağını bile bile.
“Tamam o zaman…” diye devam etti, “Serkan’ın asla anlatmayacağı şeyleri
anlatayım sana da dinle.”
Ebru’nun yüzüne birden meraklı bir bakış yerleşmişti. Birazdan, uzun zamandır
beklediği cümleler dökülecekmiş gibi bakıyordu Ekrem’in dudaklarına. Çok acıklı
bir bakıştı bu, biraz ürkek, biraz da çaresiz.
Ekrem, bitmek üzere olan sigarasından son bir nefes daha çekip başladı
anlatmaya:
“Bugüne kadar pek çok şey yaşadım, çok fazla insan tanıdım, çok fazla hayat
hikâyesi dinledim. Ve hayatımda en çok gurur duyduğum, kendimle en çok övündüğüm
şey nedir biliyor musun?
Serkan’ın can dostu olmak. Onun her anlattığını, can kulağıyla dinleyip onun en
büyük sırdaşı olmak. Bunun nedenini izah etmeme gerek yok zaten, Serkan’ın nasıl
bir dost olduğunu sen benden iyi biliyorsun. Neyse…
Bunun bana olan en büyük getirisi, onu herkesten, hatta bazen kendisinden bile
iyi tanımak oldu. Onunla en çok ne hakkında konuşuyorduk biliyor musun?”
Ebru:
“Ne hakkında?” diye sordu istemsizce.
“Senin hakkında. Bana sürekli senden bahsederdi, en olmayacak zamanlarda bile.
Her akşam yatmadan önce mutlaka seninle ilgili bir şeyler fısıldar, öyle uyurdu.
Olmadık bir anda seni hatırladığında, oturur sessizce ağlardı, ki Serkan’ın genç
yaşta ailesini kaybettiğinde bile hiç ağlamadığını biliyorsun. Gün gelir, seni
neden bu kadar sevdiğini anlamaya çalışır, aklı karışırdı. En büyük
bilinmeyenlerin bile içinden kolaylıkla çıkan Serkan, sana olan bu sevgisini
çözemiyordu bir türlü.
Karşısına ne fırsatlar, ne kızlar çıktı tahmin edemezsin. Ama o seni unutmayı
bile hiç düşünmemişti. Bizim bu şehirden, sizden uzakta ne kadar büyük özlemler
çektiğimiz anlatamam sana. O zor zamanlarda onu hayata bağlayan tek şey, sana
olan aşkıydı. Hala da öyle. Serkan’la o kadar tehlikeli işler yaptık ki
inanamazsın. Bir keresinde tuzağa düştü, üç gün boyunca hayal bile edemeyeceğin
işkenceler gördü. Onu bulduğumda birçok yeri kırılmış, her tarafı kan revan
içindeydi. Dört hafta boyunca hastanede yattı. Ona nasıl dayandığını sorduğumda
bana ne dedi biliyor musun?
Ebru’yu bir defacık daha görmeden hiçbir yere gitmem!”
Ekrem’in içli içli anlattıkları, Ebru’nun gözünde yaşların tomurcuklan-masına
neden olmuştu. İçi sızladı birden. Kendisine karşı bu kadar derin duygular
beslediğini bilmiyordu Serkan’ın. Biraz pişman, ama bolca hüzünlü bir bakış
fırlattı Ekrem’e:
“Ekrem, ben… ben evleniyorum!”
Bu son söz, küçük odanın içine bir gülle gibi düşmüştü. Ekrem, neye uğradığını
şaşırmış bir vaziyette, ağzı yarım açık, sağa sola bakınıyordu hızla. İlk önce
inanmadı Ebru’nun bu söylediğine. İnanmak istemedi, ama Ebru’nun yüzündeki acı
dolu ifade, her şeyi ispatlamaya yetecek türdendi. Elini boşlukta sağa sola
sallıyordu, kendini kaybetmiş gibiydi. Gözünün önüne Serkan’ın bunu duyduğu an
gelmişti, ürperdi birden. Yo hayır, bunu Serkan’a söyleyemezdi!
Ebru’da sözüne cevap beklemeksizin hıçkırmaya başlamıştı sessizce. Şüphesiz o
andaki durumu oldukça vahim ve üzüntü vericiydi. Boş gözlerle etrafa bakan
Ekrem’e, başını avuçlarının arasından kaldırmadan:
“Evleniyorum Ekrem, hem de beni çok seven, benim de çok sevdiğim bir adamla.”
Ekrem, ne yapacağını şaşırmış bir halde:
“Sus!” dedi sert bir sesle, “sus, duymak istemiyorum bunu!”
Ardından, Ebru’nun yalvaran bakışlarına aldırmadan, hışımla küçük daireyi terk
etti. Merdivenleri üçerli beşerli inip kapının önünde duran cipe atladı bir
hamleyle. Araca binip kontağı çevirmeden öylece oturdu sadece. Direksiyonu
yumrukladı, küfür etti, bir sigara yaktı. Ardından bir tane daha…
Yarım saat kadar sonra nazaran sakinleşmiş, yola çıkabilecek hale gelmişti.
Kontağı çevirip gaza bastı…