1/3

Medal of Honor: Pacific Assault (Demo)

Merlinin Kazanı 3.06.2010 - 12:31
Normandiya Çıkartması bitti. Sırada Guadal Kanalı var!

…1942 yılında Guadal Kanalı ve çevre adalar üzerinde uçuş yapan bir birlik, Japonların Tokyo’ya giden bu yolu kapatmak üzere savunma hattı inşa etmek olduklarını tespit etti. İnşa halindeki savunma hattının kontrolünü almak üzere bir asker taburu gönderildi. Önce adanın kontrolünü aldılar ardından güçleri yettiğince adayı savunmaya çalıştılar. Hava saldırıları artmaya başlayınca daha fazla dayanamayacaklarını anladılar ve acil olarak yardım birliği talep ettiler. Ancak yardım birliği gelmedi. Dört bir yanı sarılmış olan askeri birlik, Japon İmparatorluğu’nun askerlerine karşı, kısıtlı mühimmat ile insan tarihinin gördüğü en acımasız savaşlarından birini yaşadılar. Japonlar bu kritik bölgeye “Lunga Point” diyorlardı. Amerikan askerleri ise “Henderson Field”. Bu ada bir anlamda Pasifik'in anahtarıydı.

Benim adım Tommy Conlin… Ve ben de oradaydım.

Kimi oyunlar var, gözümüze o kadar güzel gözüküyor ki; “Bundan daha iyisi olamaz.”, “Geliştirebilecekleri başka ne kaldı ki?” diyoruz. Medal of Honor serisi de bu oyunların başında geliyor. İlk yapılan MoH oyunu 2. Dünya Savaşını o kadar gerçekçi bir atmosfer ile yansıtmıştı ki; biz oyun severlerin bir anda gözdesi olmuştu. Özellikle “Normandiya Çıkartması”nın gerçekçiliği ile gönlümüzde taht kurmuştu. Pek çok ödül alan MoH yılın en iyi oyunu seçildikten sonra, ek paketleri ve diğer platformlara yapılan versiyonları ile uzun süre piyasayı meşgul etti. Hafiften sessizliğe giren yapımcıların yeni bir oyun üzerinde çalıştıklarını duyuyor, büyük beklentiler içine girmekten kendimizi alamıyorduk. İsmi Pacific Assault olacaktı ve ana tema olarak Pearl Harbor Çatışmasını konu alacaktı. Peki hepsi bu kadar mı?..

Bu bir oyun değil. Savaşın ta kendisi.

Nihayet oyun ile ilgili ilk ciddi izlenimimiz yapacağımız 570 MB büyüklüğündeki demo ile buluştuk. Yaklaşık bir cd dolusu olan demonun boyutunun büyüklüğü uzun süren oyun sunmasından değil ayrıntılarının fazlalığında gizli. Japon askerleri tarafından kuşatılmış olan bir birliğin başındaki askeri canlandrıyoruz. Bomba ve bağrışma seslerine uyanıp bir anda ne olup bittiğine anlam veremeden, savaşın tam ortasında buluyoruz kendimizi. Elimize geçirdiğimiz silahla karşımıza çıkan Japonları öldürüyoruz.

Başlar başlamaz demonun göze çarpan unsurları; detaylı olan grafikler ve savaş alanının olabildiğince gerçekçilik içermesi oluyor. Daha ekran açıldığı anda bizi uyandıran askerin yüz hatlarının ne kadar ayrıntılı olduğunu gördüğümüzde oyunun ne denli yüksek konfigürasyon isteyeceğini az çok tahmin ediyoruz. Grafiksel başarı dışında yeni neler var diye baktığımızda, takım halinde hareket etmenin ve sürekli bir aksiyonun içinde olduğumuz anlıyoruz. Demoya özgü olup olmadığını tam kestiremediğimi bir konu ise temponun hiç düşmemesi. Çünkü oyun boyunca bir an durup nefes alamıyoruz. Biten şarjörlerimizi değiştirirken bile acele etmek, bir an evvel üzerinize koşan Japonları avlamak istiyorsunuz. Aslında “istiyorsunuz” yanlış bir tabir. Çünkü düşman sayısı o kadar çok ve o kadar hızlı bir biçimde etrafınızı sarıyorlar ki; hatasız ateş etmek ve çok seri olmak zorunda kalıyorsunuz.