1/3

Niye oyun oynamalıyız?

Erman Demirci 30.07.2010 - 17:16
Bunları hiç düşündünüz mü?
Star Trek izledikten sonra vücuda yapışan parlak deri giysilere özenmedik, lazer tabancası pek çekmedi bizi. Lâkin Son Samuray’dan sonra o 25 kiloluk zırhların mıh gibi ağırlıklarını hissettik tenimizde, elimiz kaşındı bir kılıcı kınından çıkarmak için.

Geçmiş hep yerçekimi gibi çekiyor bizi. Çünkü biliyoruz, bazı hatalar tekrar etse de kendini -“Tarih tekerrürden ibarettir” misali- giden güzellikler geri gelmeyecek. Eskinin bize o vurmalı çalgıları, yeşil çayırları, mitolojik öyküleri hatırlattığı ölçüde; gelecek de streslere, yaşam savaşına ve korkulara gebe olacak. Peki, birinci soru: Geçmiş niye bu kadar önemli? Zaman tek yönlü bir sokak olmasaydı o vakit de hayatın caddesi bu denli karışık olur muydu? Hiç hata olmasaydı, hayatta da “Save game” olsaydı, “Load game” olsaydı hatasızlık değerini kaybeder miydi? Hangi oyunu 100 canla başlayıp 100 canla bitirince zevk aldık?

Matrix, zamanında çok çok doğru ve derin bir konuya parmak basmıştı. İnsanoğlu bindiği dalı öyle hızlı kesiyor ki, yeri gelecek güzel şeyler pek bir azalacak dünyamızda. Pandalar masal olacak belki çocuklarımız için, çayırda top oynamak denince sadece Fifa2050 akla gelecek. Yedi kiremit belki lügattan kalkacak. İkinci soru: Olmayan bir şey yaşatmanın en iyi yolu? Kopyalayıp günümüze taşımak, simülasyon. En eğlenceli simülasyon, oyun. Aramıza hoş geldiniz. Çok zor bir yola girdiğimin farkındayım, çünkü severiz biz alışılmamışı kötülemeyi. Olsun, kulaklarımı tıkayıp anlatacağım.

Araç olan şey, aynı anda amaç olamaz mı?

En temel sorunumuzdan başlayalım, oyunların yanlış anlaşılması. Doğaldır çünkü uygulamada kötü örnekleri fazla ve kırılgan bir başlık. Önüne getirilen sıfatlar arasında “zaman katili”, “ders çalışmama nedeni”, “boş işler”, “asosyallik zemini hazırlayıcı” mevcut. Şahsi fikrim, bu sorunların tamamen operatör kaynaklı olması. Yani oyunun değil, oyuncunun. En iyisi mi biz bu işi yaş gruplarına dağıtarak çözmeye çalışalım. Ne de olsa zaman kavramıyla başladık, salın böyle gitsin.

Çocuklarımız, geleceğimiz. Oyun oynamalarına hiç de hoş gözle bakmıyoruz. Yelpazenin %90’lık gibi bir oranı öldürme üzerine olan bu pencereden dünyayı izlemek isteyen çocuklarımızın gözlerini kapıyoruz elimizle. Bir çocuk kendi anlayamayacak kadar olgun değilse, bazı konuları ve anne babaların çocuklarına bunları açıklayacak kadar ilgisi yoksa, bu durum oyunun sorunu olmaktan çıkar. Sokağa başıboş salmak gibi.

Gerçi her ne kadar “çocukların kendini bulması, özelliklerini keşfetmesi ve güçlenmesi için geçirmesi gereken bir süreç” olsa da, oturup ilgilenmekten daha mı az yanlış? 9 yaşında, neredeyse “bebek” denilebilecek çağlarda dershaneye başlayıp, kendi başına bir şeyler üretmesine fırsat tanınmadan başkalarının doğrularıyla kafasını doldurması? Peki hangisi daha doğru? Nedensiz yasaklar mı, yoksa onların farkına varamadıkları olguları kavramalarına yardımcı olmak ve bu zorlu yolu beraber yürümek mi?