Aşırı hız, hatalı sollama, alkollü araba kullanma, dikkatsizlik, ben takmam
emniyet kemeri olmaz bana bir şeycik havaları; kısaca bazı basit kurallara
aldırış etmeme... Bütün bunlar bir trafik kazasına neden olabilir ve bu kaza hem
sizin sonunuz hem de sevdiklerinizin sonu olabilir. Neden mi bahsediyorum? Tabii
ki Painkiller'dan! Oyunumuz karizma sayılabilecek karakterimizin sevgilisiyle,
yağmurlu bir akşamda, arabalarıyla gezmeye çıkmasıyla başlıyor. Yukarıda
bahsettiğim bazı basit kurallara uyulmaması sonucu oluşan kaza nedeniyle
amcamızın ve sevgilisinin sonuna tanık oluyoruz. Ama her son, başka bir şeyin
başlangıcıdır! Bu son da tabii ki yarı karizma olan Daniel amcamızın öbür
tarafta iki arada bir de derede kalması sonucu; çeşitli yaratıkların beynini
dağıtıp, ciğerini söktüğü; hatta dağıtırım Roma'yı, yakarım ortalığı (Ortalık
dağıtılıp, Roma yakılır biliyorum; ama sinirden adamın gözü hiçbir şey
görmüyor!) şekline bazen gaza gelip ''Gözü kara deliyim'' moduna girdiği
oyunumuzun başlamasına neden olmakta.
Oyunu ilk açtığınızda öncelikle reklamları izlemenizi tavsiye ederim. Çünkü
oyunda karşımıza çıkan düşmanlardan birisinin nasıl rezil edildiğine şahit
oluyorsunuz. Bunlar geçtikten sonra; Sing the Pact, Load/Save, Multiplayer,
Options, Quit, Credits gibi standart fonksiyonlardan oluşan menümüzle
karşılaşıyoruz (Bazıları bu bölümleri ayrıntılı bir şekilde inceler ilk
açtıklarında. Özellikle Options’ı seçip ne, nerede diye bakmak oldukça akıllıca
olur. Sizleri bilmem ama ben genelde ''Akıl bende ne gezer'' şeklinde
Singleplayer olayına dalarım.). Burada ''Sing The Pact'' a girip ''Daydream,
Insomnia, Nightmare'' dan birini seçip (Insomnia’yı tavsiye ederim ilk başlama
için) oyuna başladıktan sonra ilk uzun demomuzu izliyoruz. Yağmurlu bir akşamda
doğum gününe giden çiftimiz, ilk paragrafta bahsettiğim trajik olaydan sonra
hayati fonksiyonlarını yitirmişlerdir. Bu olaydan sonra Daniel Garner kendini
bir katedralde bulur (İlerleyen bölümlerde burada bir maceraya atılacağız
zaten). Daha sonra elf bozması bir görüntüye sahip vatandaş (Sesini duyunca
ister istemez amcama mentollü bir şeker verip, bir KBB doktoruna görünmesini
söylemek geliyor içimden) bize bir teklif sunuyor. Daniel amcamız buradan sonra
tam bir karizmaya girip, “Ölüm yok ya ucunda” diyerek teklifi önce avukatına
okutmak şartıyla kabul edeceğini söylüyor; ama avukatının maalesef daha
yaşayacak ömrü olduğunu öğrenince, teklifi kabul ediyor. Anlaşmaya göre bizim
bütün lanetlenmişleri (Ucubelerimiz yani) tekmeleyip, dört büyük çete başını
ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bunun sonucunda cennetteki yerimizi garantiye
alabileceğiz, hatta yeniden dünyaya bile dönebiliriz. İkinci karizma amcamız
cadı tahtasının yandan çarklısını da promosyon olarak veriyor ve demo burada
bitiyor. Demo bittikten sonra kendimizi mezarlıkta buluyoruz. İlk başta elimizde
(Oldukça orjinal) bir tane silahla başlıyoruz. Etrafınıza baktığınızda ileride
bir yerde ikinci silahınızı, yani pompalıyı bulacaksınız (Bölümler ilerledikçe
yeni silahlar elde edeceksiniz. Silahlara biraz sonra daha detaylı değineceğim
zaten). Artık kontrolü elimize aldığımıza göre başlayalım yaratıkları biçmeye...
Zaten oyun ''önüne geleni gebert'' felsefesine dayalı olduğu için konuyla pek
alakalı olacağınızı zannetmiyorum. Ortada muhteşem bir senaryo yok; ama oyundan
alınan zevk bunu size hissettirmiyor.
Oyun 3 CD üzerinden Havok fizik motorunu sömürerek geliyor ve 5 ana bölüme
ayrılmış şekilde toplam 24 bölümden oluşuyor. Gerek mekanlar, gerek yaratıklar
oldukça iyi tasarlanmış. Gotik bir atmosfere sahip mekanların birbirini tekrar
etmiyor olması da oldukça güzel.