Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin evladı olarak utanarak söylüyorum
ki; ne deniz ne de denizcilik ile uzaktan yakından alakam yoktur. Köprü
trafiğini çekmemek için vapura bindiğim zaman manzarayı izlemek için en kenara
oturuyor olabilirim ama ne gemilerin görkemi ne de kaptanların karizması
umurumda olmaz. Reşit olduktan sonra zor zanaat yüzmeyi öğrenmiş biri olarak,
denizcilik oyunlarının ilgimi çekmediğini de söyleyebilirim. Hatta denize karşı
ilgisizliğim o boyutlardadır ki; normal strateji oyunlarında her türlü binayı ve
askeri gelişimi yapmama rağmen bir iskele ve başarılı donanma kurmak aklıma dahi
gelmez. Age of Empires’da donanma eksikliği yüzünden neler çektiğimi hiç
sormayın bile.
Peki bu kadar ilgisizliğimin üzerine neydi beni Port Royale’a çeken. İlk olarak
ismi ve hayalimdeki tatil beldesi karayiplerde geçiyor olmasıydı çekici kılan.
Ayrıca bir evvelki oyunu hakkında sağda solda epeyce olumlu eleştiri duymuştum.
Konusunu derinlemesine bilmesem de 1700’lü yıllarda karayiplerde geçen her oyun
gibi Port Royale 2’nin de tipik bir korsan avcılığı oyunu olduğunu düşünerek
kuruluma geçmiştim. Müstakbel “korsan kovalamaca oyunu”mun kurulumu esnasındaki
son derece iyimser hava aklımı biraz karıştırmış olsa da korsan gemilerini
yıkmak için hayaller kurmaya devam ediyordum. Çengeller, toplar alacak, karayip
denizlerinin tek hakimi olacaktım. Ancak oyun başlayıp biraz alışveriş ve
ticaret yapınca; Port Royale’in ticaret ağırlıklı bir deniz simülasyonu olduğunu
anladım. Yavaş ilerleyeceğini ve kısa sürede sıkılıp bırakacağımı düşündüğüm
oyun beni öyle bir sarmıştı ki; denizcilik oyunlarına karşı bir anda sempati
duymaya başladım. Hatta ilk oyunu oynamamış olduğundan dolayı yine kendimden
utandım.
Denizler sizden sorulur.
Benim beklentilerim bir kenara dursun Port Royale 2, gerçek zamanlı strateji ve
ekonomik simülasyonun başarıyla harmanlanmış bir örneği. Asıl amaç Karayip
adaları arasındaki ticareti sağlayıp para kazanmak ve ticaret filoları
oluşturmak. Şehirler arası ticaretin yanı sıra, birkaç bina kurup kendi
ekinimizi üretip ihtiyacı olan yerlere satmak. Yalnız alış satış ve ticaretten
oluşsa iyi. Port Royale’da bulunduğumuz milliyetin siyasi konumuna göre
düşmanlar ile karşılaşabilir, önemli ticaret yollarını kapatmış korsanlarla
kozlarınızı paylaşmak zorunda kalabilirsiniz.
Eğer sizde benim gibi Port Royale’a yabancı iseniz ve ilk defa oynuyorsanız
mutlaka senaryonun ilk kademeleri olan tutorial bölümlerini bitirmelisiniz.
Çünkü gayet detaylı olan oyun yapısını kavramak, butonlara deneme yanılma
yöntemi ile basmakla olacak gibi değil. Üstelik alıştırma bölümlerinin gerçek
oyundan çok da farkı yok ve çok ayrıntılı. İşe önce kontrolleri ve butonları
anlatmakla başlayan tutorial sırasıyla ticareti, filo kurmayı ve deniz
savaşlarını yaşamayı öğretiyor. Tutorial’ı bitirdikten sonra oyunu oynamaya tam
anlamı ile hazır olduğunuzdan emin olabilirsiniz.
Serbest piyasa ekonomisi
Port Royale 2’nin oyun sistemi senaryo ve serbest moddan oluşuyor. Senaryo’nun
ilk bölümleri alıştırma niteliğinde olsa da ilerledikçe, çeşitli savaşlarda boy
gösteren önemli kaptanlarla birlikte hem ticaret yolları keşfediyor hem de
savaşlarda söz sahibi olmaya çalışıyoruz. Serbest mod ise hiçbir kısıt içermeden
sürekli devam eden bir oyun. Senaryo modunu seçince elimizde basit bir gemi ve
cüzi sayılabilecek para ile başlıyor ticaret yollarını keşfetmeye çıkıyoruz.
Seçebileceğimiz dört ana ırk var; İngiliz, Fransız, İspanyol ve Alman
kolonileri. Oyuna başladığımızda kısıtlı taşıma kapasitesine sahip geminiz ile
yapacağınız ticaretten asla büyük paralar kazanamayacaksınız. Bu yüzden yeterli
para edinince ikinci ve üçüncü gemileri de almak, aynı anda birden fazla şehir
ile ticaret köprüsü kurmamız gerekiyor.