1/3

Silent Hill 4: The Room

Can Gülay 3.06.2010 - 12:31
Her şey Henry'nin kötü kabuslar görmesiyle başladı...
Platformlar PlayStation 2
Silent Hill 4: The Room
  • Yapımcı - Yayıncı Konami - Konami
  • Çoklu Oyuncu: Yok
  • Oyun Türü: Macera
  • Web Sitesi
Merlin Puanı 83
Artılar İyi kullanılmış karıncalanma ve eskitme efekti, güzel
grafikler.
Eksiler Atmosfer eskisi kadar iyi değil, hayaletler can sıkıyor ayrıca
oyunun aksiyon yönü oyuna pek bir şey katmamış.

Üçüncü oyunun ardından bir sene kadar bir vakit geçmesinin ardından Silent Hill serisinin dördüncü oyunu olan The Room nihayet PS2 için piyasaya çıktı. Üçüncü oyunun aksine The Room’un önceki oyunlarla doğrudan bir bağlantısı bulunmamakta, sadece bazı küçük ortak temalar bulunuyor ki bunlarda yok denecek kadar az; yani The Room senaryo olarak bağımsız bir oyun olarak görülebilir. Bu kez başına binbir türlü bela musallat olacak şanslı kahramanımız ise Henry Townshend... 

Room 302

Henry Townshend, South Ashfield Heights’daki, 302 numaralı odasına iki sene önce taşınmıştı. Burası Ashfield’da, orta büyüklükte bir apartman dairesiydi. Henry mutluydu ve yeni hayatından zevk alıyordu. Fakat beş gün önce garip birşey oldu: Henry her gece tekrarlanan rüyalar görmeye başladı. Dahası… 302 numaralı odayı terk edemiyordu. Kapısının türlü kilit ve zincirlerle kapalı olması bir yana, zaman zaman Henry’i merak edip kapının hemen önüne gelen ve ona bakan apartman komşularına, bilinmeyen bir güç nedeniyle sesini bile duyuramıyordu. Henry için asıl uğursuzluk ise banyosunda oluşan geçidi keşfetmesinden sonra başladı...

Rüyalar ve karabasanlar...

Aslında bu boyut kapıları Henry’nin bir şekilde rüyaları arasında dolaşmasına olanak tanıyor. Henry bu portalları her kullandığında kendini bir şekilde farklı bir kabusta buluyor denebilir. Olayların temel noktası ise seri katil Walter Sullivan’ın cinayetleri.

Oyuna ilk başladığınızda hemen farkedeceğiniz gibi artık sadece kendi evimiz gibi kısıtlı bir mekanda da olsa oyunu birinci kişi bakış açısından oynuyoruz (Diğer bölümler eskisi gibi.). Gerçi ‘’oynamak’’ doğru bir kelime mi bilinmez; çünkü evimizde geçen kısımların oynanış adına çok fazla bir etkisi bulunmamakta; özellikle de oyunun ilk kısımlarında. Bu noktada yapımcıların birinci kişi bakış açısını oyuna dahil etmelerinin en büyük sebebi de kuşkusuz senaryo gereği ‘’kapana kısılma’’ duygusunu daha iyi hissettirebilmekten ileri geliyor. Third person bir görüş moduyla bu duyguyu yaşatmak gerçekten de pek mümkün olmazdı; bu yüzden tahminimce eğer olursa sonraki SH oyunlarında first person görüş açısı kullanılmayacaktır.

Göze çarpan diğer bir yenilik ise inventory/menü sisteminin oyun içine adapte edilmiş olması, bu şekilde artık elimizdeki nesneleri kullanmak için oyunu durdurup menüye girmemize gerek kalmıyor; bunun yerine doğrudan oyun sırasında elimizdeki nesneleri kullanabiliyor veya da silah değiştirebiliyoruz. Sistemin bence can sıkan tek yönü yanımıza sınırlı sayıda nesne almamıza olanak tanıması. Oyun boyunca yanımıza en fazla on tane nesne alıp, fazlalıkları ise daha sonra kullanabilmek amacıyla evimizde bulunan bir sandığa bırakıyoruz; aynı Resident Evil’daki gibi. Daha önceki SH oyunlarından böyle bir sisteme alışık olmadığımız için başta biraz yadırgasanızda bu olay bir yere kadar göz ardı ediliyor; asıl bomba ise aldığınız aynı türden nesnelerin bile inventory’nizde ayrı bir yer tutmasıyla patlıyor. Daha açık söylemek gerekirse yeni bir kutu mermi bulduğunuzda bu mermiler daha önceden elinizde olanların üstüne eklenmek yerine, ayrıca depolanıyor; böyle olunca da sık sık evinizi ziyaret etmek zorunda kalıyorsunuz.