Sinema ve Oyun Sektörü Arasındaki Köprü

Emre Ersoy 3.06.2010 - 12:31
Size; "sinemanın kalbi neresidir?" diye bir soru sorarsak, cevabınız muhtemelen Hollywood olacaktır.
Size; “sinemanın kalbi neresidir?” diye bir soru sorarsak, cevabınız muhtemelen Hollywood olacaktır. Fakat Hollywood orijinal bir senaryo bulmakta her zaman zorluk çekmiş ve sinema yazarları tarafından eleştirilmekten geri kalmamıştır. Orijinallik bulmakta zorlanan film yapımcıları en çok ilgi gören yapımlara yönelmeye başlamıştır. Zamanında herkesin favorisi olan çizgi romanlar. Çok sevilen ana karakterlerin başından geçenlerin resmedilmesi, bizim de yaşananları zihnimizde canlandırarak aldığımız haz, hem karakteri sevmemizi hem de hayal gücümüzü geliştirmemizi sağlamıştır. Tabii bu karakterleri izlemenin zevki de apayrı olacaktır. Sinema sektörünün gelişmesindeki önemli paylardan biri, bu çizgi roman serileri ve daha da önemlisi herkesin hayalini kurduğu hatta olmak istediği ana karakterlerdi. Ta ki Doom ile başlayan video oyunlarının çıkmasına kadar. Artık çizgi romanlardan sadece resimlerine bakarak hayal ettiğimiz karakterleri istediğimiz şekilde yönlendirme şansına sahiptik. Gelişen teknolojiyle birlikte gerçeğe yaklaşan karakter modellemeleri, daha gerçek çevreler derken, video oyunları artık başlı başına bir sektör haline gelmiştir. Hem de hiç yadsınamayacak kadar büyük bir sektör. Winning Eleven serilerinin çıktığı günün sabahı Japonya’da oyun satıcılarının kapısının önünde oluşan uzun kuyruklar az çok bir fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır. Hal böyle olunca çizgi romanların pabucu dama atılmış ve video oyunlarının hükümranlığı başlamıştır. Sinema yapımcıları da rotayı oyunlara yönlendirmiştir haliyle.

Hangi oyunların sinemaya aktarılacağı ise tabi ki oyunun çok tutmasıyla alakalı. Daha önemli bir şey varsa, o da ana karakterin çok tutulmasıdır herhalde. Oyuncuların çoğunluğunun erkek olduğu düşünülürse, erkekler tarafından fan kitlesi oluşturulacak kadar çok sevilen bir karakterin beyazperdeye aktarılması, film ne kadar kötü olursa olsun, belli bir hasılatı beraberinde getirecektir. Bütün bunları yazınca aklımıza gelen ilk karakter tabi ki Eidos’un yarattığı Lara Croft. 3D oyun tarihinde kronometre taşı olmuştur Tomb Raider ve tabi ki Lara Croft. Üzerinde dar badisi ve altında kısacık şortuyla, ormandaki tuzaklarla ve düşmanlarla baş etmeye çalışan bir kadın, elbette ilgi çekici olacaktır. Bu durumda filmi beyazperdeye aktarmak, zaten belli bir izleyici kitlesini de garanti altına almaktır. Bir çok kişi tarafından eleştirilse de Angelina Jolie, olabilecek en uygun seçimdi ve ne kadar eleştirilse de oyunculuğunda tavan yapmasını sağladı Tomb Raider filmleri.

Beyazperdeye aktarılan her oyun Tomb Raider gibi olmadı maalesef. Bir çoğu bir iki hafta gösterimde kaldıktan sonra fiyasko olan izleyici kitlesiyle yerini başka filmlere devretmek zorunda kaldı. Bunun en önemli sebebi ise film yapımcılarının çevirdikleri oyunlar hakkında bir çok şeyi bilmemeleri ya da yanlış bilmeleri oldu. Oyunların senaryolarını dikkatle incelemediklerinden de oldukça eleştirildiler. Resident Evil serilerinin ikinci filminde yaşanılan fiyasko ve sık sık çevrilen Hulk, X, Spidey gibi filmler, izleyiciye bir şey vermiyor artık. İleride çıkacak olan oyundan çevrilen filmlere bakacak olursak, ilk akla gelen BloodRayne olur herhalde. Rayne de azımsanmayacak kadar büyük bir hayran kitlesine sahip. Filminin çıkacağını duyunca herkesin kafasında soru işaretleri çıktı. Rayne gibi acımasız bir karakterin kotarılması oldukça güç olabilir. Rayne’nin tüm özelliklerinin aktarılması zaten oldukça güç. Zaten Rayne’nin sarıya dönük saçlarını gördüğümüzde iyice düşünmeye başladık. Tabi ki son karar film çıkınca verilecek.

Madalyonun öbür yüzü de pek farklı sayılmaz. Çok tutulan bir filmi anında oyuna çeviren yapımcılar da, filmin ismine güvenerek ana karakteri modelleyip, filmden bir iki sahne ve bir iki çevreyi kotarınca her şey oldu zannettiler. Fakat bir oyuncunun en çok istediği filmdeki atmosferi ve eğlenceyi sunamadılar bize. Bu yüzden hala adam gibi bir Batman, Robocop ya da Superman oyunu yoktur. Kırmızı-mavi elbisesiyle uçup insanları kurtaran her kahraman Superman olamaz, olmamalı da zaten. Burada da bazı istisnalar var tabi, aklıma ilk gelen oyunlardan Riddick, Peter Jackson’s King Kong, Lord of the Ring: Battle fort he Middle Earth gibi yapımlar, oyuncular tarafından sevilmiş ve beğenilmiş oyunlardandır. Fakat kötü yapıtlar o kadar fazla ki, her oyunu beklerken “tamam kesin kötüdür” diye bir önyargıyla yaklaşmaya başladık.

Sinema ile oyun sektörü arasındaki bu köprü kolay kolay yıkılacağa benzemiyor. İki sektörün de başarılı yapımların ismini kullanarak rant elde etmeye çalışması, bize daha çok kötü film ve oyunların habercisi olacaktır. Bu durum da bize arada bir çıkan istisnaları kullanmak kalıyor.
Yorumlar
MK Okuru
MK Okuru 23.04.2024 16:36
Kalan Karakter: 300 Gönder
Sinema ve Oyun Sektörü Arasındaki Köprü
İlginizi Çekebilir