1/2

Spec Ops: The Line

Özgür Yıldız 3.06.2010 - 12:31
Kumlara gömülen zenginlik, görevini hiçe sayan bir albay
Dubai, çölün ortasında insan eliyle ortaya çıktı. Ortadoğu’nun zenginlik ve refah merkezi olan bu şehir, 1960’lara kadar küçük, kendi halinde bir yerleşim biriminden farksızdı. Ancak ne olduysa o zamandan sonra oldu. Petrol rezervleri bulundu ve aniden kalabalık bir metropole dönüşmeye başladı. Kısacası çölün ortasında bulabileceğinizin en iyisinden bir vaha oldu Dubai.

7 yıldızlı otel mi? Nerede?
Peki ya çöl, günün birinde Dubai’ye verdiğini geri almaya kalkarsa? Spec Ops: The Line’ın hikâyesi de bu temel üzerine kurulu. Dubai, büyük kum fırtınalarından sonra yıkılmış ve yaşanamaz bir hal almış, bir nevi Fallout’un Wasteland’i olmuş. Karakterimiz Yüzbaşı Martin Walker, yanına iki kişiyi daha alarak albay Conrad’ı kurtarmak için yıkılmış Dubai’ye doğru yola koyuluyor. Albay Conrad, asi bir asker. Ordunun emirlerini yerine getirmek yerine, büyük yıkıma uğramış Dubai’de kalarak halka yardım etmeye çalışıyor. Bizim de görevimiz albayı oradan canlı olarak götürmek.

Spec Ops: The Line

Hikâye biraz olsun Heart of Darkness ve Apocalypse Now!’a benziyor, ancak yapımcı Yager Development, bu isimlerden etkilendiklerini kabul ediyor. Şunu da eklemek gerekirse şirket, etkilendiği isimler kadar güçlü anlatım sağlayabilmek için uğraşıyor. Örneğin keşfetmekte olduğunuz bir mülteci kampına saldırı başladığı anda ve önünüze masum genç bir kadın atladığında, vereceğiniz kararlar zorlaşıyor olacak.