Tozlu Raflardaki Oyunlar

Aykut Göker 3.06.2010 - 12:31
Eskilere doğru bir yolculuk...

Bilgisayar başında ne kadar çok zaman gerçiriyoruz değil mi? Eskiden videolarda izlenen filmleri şimdi CD’lerin içinde, bilgisayar ekranında izleyebiliyoruz. Kaçımız bilgisayar başında müzik dinlemiyoruz? Artık müziği bile bilgisayarda dinler olduk. Peki ya Internet? Zamanımızı sünger gibi emiyor ama biz farkında değiliz. Tabii biz oyuncuların en büyük dertleri bilgisayar oyunları! Bu faktörler bir araya geldiği zaman, sokağa çıktığımızda uykusuzluktan göz altları morarmış birçok insanla karşılaşmamız muhtemel. Fakat ne olursa olsun, bilgisayar başında keyifli saatler geçiriyoruz. Zaten firmaları da, biz oyuncular keyifle oyun oynasın diye ekiplerini yüzlerce kişiden oluşturup, son teknoloji ürünlerini önümüze sunuyorlar. Tabii bu uğraşların hepsi başarılı oluyor mu? Bence kesinlikle hayır. Hatta büyük bir çoğunluk başarısız oyunlara imza atıyor. Aradan sivrilenler de klasik olup, bir köşede tekrar oynanmayı bekliyorlar.

Şimdilerde karşımıza çok fazla klasik çıkmaması, geçmişte oynadıklarımıza duyduğumuz özlemi bir kat daha arttırıyor. Neler neler oynardık eskiden! Mesela bir Another World vardı. Hatırladığım kadarıyla, kahramanımız yağmurlu bir gecede, laboratuvara yıldırım düşmesi sonucu başka bir gezegene, deyim yerindeyse ışınlanıyordu. Ondan daha ileriki senelerde çıkan Flashback te, benim uzun süre oynadığım oyunlardan biriydi. Şimdilerde çoğumuzun bilgisayarında önemli bir yeri olan Prince Of Persia serisinin ilk iki oyunu, POP 1 ve 2’yi kaç defa bitirdiğimi inanın hatırlayamıyorum. Ne kadar çok bitirmiş olsam da, her defasında büyük keyif almışımdır. Bir başka beklenen oyunun ilk iki versiyonuna geldi sıra. Dört gözle beklediğimiz First-Person Shooter olan Doom’un 1.si ve 2.si, şimdiki şöhretini hakettirecek nitelikteydi. Tabii Doom’dan bahsettikten sonra, FPS’lerin babası sayılan Wolfenstein ve devamı Spear’ı unutmamak lazım. 3 boyutlu bir ortamda, 2 boyutlu düşmanlarınızla savaştığınız oyunda, çok ilginç bir şekilde düşmanı arkadan veya yandan görmeniz söz konusu değildi. Düşmanınızın çevresine ne kadar tur atsanız, sizi hep yüzü dönük olarak karşılardı. Tabii ileriki zamanlarda çıkan Doom, Heretic, Hexen gibi oyunlarda tamamen 3 boyuta geçildi. O dönemlerde, şimdikine nazaran farklı firmaların yaptığı birçok kaliteli otomobil yarışı vardı. İlk aklıma gelenler Lotus ve Lamborgini Challenge. Fakat beni en uzun süre başında tutan ve hatta şimdiki Nfs-Underground’a da fikir verdiğini düşündüğüm, Street Rod 1 ve 2’ydi. Kısıtlı bir bütçeyle onlarca otomobil arasından en doğru seçimi yapıp, yarışlara katılıyordunuz. Para kazandıkça otomobilinizi yüzlerce yedek parça sayesinde modifiye, edip daha çok yarış kazanıyor, ilerledikçe otomobilinizi iyi bir paraya satıp yerine çok daha güçlü bir 1960 model Chevrolet Corvette alabilme imkanına sahip oluyorduk. Ayrıca Underground’taki gibi, garajınızda tek otomobil bulundurma şartı da yoktu. İsterseniz otomobil kolleksiyonu bile yapabiliyorduk Benim en sevdiğim bölümü ise, karşı tarafla otomobiline yarışmaktı. Yarışı kazanıp garaja rakibinizin otomobiliyle dönmeniz büyük keyifti. Fakat ne yazık ki, 2 boyutluydu. Benim ilk 3 boyutlu otomobil yarışıyla karşılaşmam, Stunts adlı yarışla olmuştu. Bu oyunda, kendinize tamamen yeni bir yarış pisti yaratabiliyordunuz. Gelelim strateji oyunlarına. Dune, bu türün en başarılı yapımlarından biriydi. Ben en çok Command&Conquer, Warcraft-1 ve özellikle Warcraft-2’yi oynardım. Bunlar benim strateji oyunlarıyla ilk tanıştığım yapımlardı. Tabii sonralarda Command&Conquer serisine ara verildi ve bir başka klasik olan Red Alert geldi. Spor oyunlarına gelince, firmalar futbolun popüleritesinden sonuna kadar yararlanmışlardı. Yıl 1993. O efsane futbol oyunu Sensible Soccer bomba gibi düşmüştü. Çok değil, bundan bir yıl sonra Fifa, bu rekabete Fifa International adıyla katılmıştı. 3 Boyutlu bir rakibe karşı, Sensible 1998’e kadar dayanabilecekti. Sonrasında firma kepenkleri kapatmıştı. Ama biz oyunculara Sensible World Of Soccer 95-96 ve 96-97 gibi mükemmel iki klasik bırakmıştı. Bu oyunların klasik olmasındaki en önemli neden, yeni kariyer modunun eklenmiş olmasıydı. Zaten yüze yakın lig vardı. Siz bu liglerin herhangi birinden başlayıp, büyük zaferler kazanabiliyordunuz. Hatta bu kariyer modunda, başka klüplerden size transfer teklifi geliyor ve eğer çok başarılıysanız, vatandaşı olduğunuz milli takımın bile başına geçebiliyordunuz. Tabi o zamanlarda futbol menajerliği oyunları vardı. İlk aklıma gelen, bir dönemin en kaliteli menajerlik oyunu olan Premier Manager serisi. Benim için en önemlisi 1996 yılında gelen, Championship Manager – İtaly-96 adıyla aldığım CM’ydi. Bu muhteşem oyunu pek bilmeyen olmadığı için fazla anlatmaya gerek duymuyorum. Şimdiki gibi, o zaman da muhteşem bir oyundu…

Aslına bakarsanız bu yazı böyle uzayıp gider. Daha birçok oynadığımız klasik olmuş oyunlar vardı (Volfied, Larry serisi, Street Fighter-2, Mortal Kombat-1, Simcity 2000, Golden axe, Alcatraz…) Hepsini burada uzun uzun anlatmaya gerek yok. Genel olarak bakıldığında, eski oyunlarda insanı kendisine bağlayan fikirler, şimdilerde pek karşımıza çıkmıyor. Mesela Sensible World Of Soccer’daki basit kariyer modunu, Fifa’nın yeni akıl etmesi (yaptığı kariyer modununda başka takımlara geçilemiyor. Sensible bunu 1996 yılında yapmıştı). Street Road’daki otomobil parçalarının tek tek modifiye edilmesi işlemini, EA’in sadece son 2 NFS’de kullanması (Porsche ve Underground) ve daha bir çokları… Sonuç olarak, artık az sayıda akıllıca düşünülmüş oyun yapılıyor. Biz oyuncularada bunları büyük bir keyifle oynamak kalıyor. Gerçek hayatı unutmayın…

Yorumlar 12
MK Okuru
MK Okuru 19.04.2024 20:43
Kalan Karakter: 300 Gönder
MK Okuru
MK Okuru 2.12.2016 19:15
Ne kadar eski olursa olsun revolt benim çocukluğum hala oynarım
Kalan Karakter: 300 Gönder
Tozlu Raflardaki Oyunlar
İlginizi Çekebilir