Arabalardan, araba sevdası olanlardan ve sağda solda arabasını ve onun modifiyelerini anlatan şahıslardan hiç hazzetmem. Korkarım ben arabalardan. İzlerim Ralf’i, Montoya’yı TV arkasından, veririm oyumu Türkiye’de yapılsın diye ama fazla ileri gitmem. Kullanmak isterim o F1 araçlarını ama sadece isterim.
Pek fazla bilgim olmamasına, takip etmememe rağmen ve binlerce tanıdığım insan bile takip etmiyorken nasıl oluyorda bu kadar fazla türde araba yarışı var anlayabilmiş değilim zaten. Şimdi hemen birileri girer araya, “Bize ne senin arkadaşlarından?” diyebilirler. Haklıdırlar da, ben genellememi kendime göre yapıyorum. Formula 1 ve ralli haricinde bir kere televizyonu açıp da Sprint Car, Nascar HEAT, Big Foot, Demolition ve benzeri yarışları izlemişliğim yok. Üstüne üstlük maksimum on bin kişi kapasiteli yarış alanları olan türlerden olmalarına ve izlemeye o kadar bile adam gitmeyi seçmiyorken de ardı ardına oyunlar çıkması garip. Velhasıl kelam, bu oyun güzel. Garip oldu biraz ama evet, oynadım, eğlendim ve bundan sonra izleyebilirim bile belki, kim bilir?
Nedir peki bu oyunu, hatta belki bu yarış türünü bana sevdirten? Açıkçası “sadelik” diye özetleyebilirim. Tabi ki arka fonu, pit çalışmalarını, araç dinamiklerini elle kontrol etmediğimden kaynaklanan bir basitliğin sağladığı eğlence de olabilir sadece. Araba seç, yarışa gir, akıcı grafiklerle yarış. Evet, sanırsam ki bu iş eğlenceyle ilgili.
Nicedir Nascar oyunlar gelir ve gider. Şimdi arşivimi karıştırsam beş, on tane farklı sürümünü bulurum belki de. Aynı şekilde yarışıyor olmamıza rağmen (eliptik bir düzlemde dönmek suretiyle) Nascar daha vahşi, daha yorucu, insanı bunaltıcı bir oyun. Uzun süre oynamak için gerçekten sağlam sinirler gerekebilir. Sprint Cars ise daha kısa parkurlarda döndüğünüz, daha kısa sürede biten ve araba kontrolü biraz daha kolay olduğu için sürekliliği sağlayan bir oyun.
Gelelim grafiklere de, oyunun detaylarına bir giriş yapmış olalım. Öncelikle, grafiklerin en düşük detaylara ayarlandığında tamamen rezalet olduğunu söylemem lazım. Bu yüzden sakın ola ki “Biraz daha FPS almam lazım” gibi bir bahane yaratıp grafikleri kısmayın. Zaten muhtemelen de kısmanız için hiçbir gerek yok. Oyun normal bir makinede (son dönem adından söz ettiren bilgisayar donanımları olmayan) 1024*768 çözünürlük ve bütün detaylar açık şekildeyken, hiç takılma olmadan ve makineyi zorlamadan çalışıyor. Bu çalışmaya lastiklerde kalan çamur izleri, camınıza sıçrayan sular ya da çamurlar, başka bir arabaya çok sert çarparsanız çıkan kıvılcımlar da dahil.
Ama gene de insanın aradığı gerçeklik yok maalesef grafiklerde. Çünkü kaza efektleri yok. Çarpın, takla atın, yapabiliyorsanız arabayı patlatın. Maalesef ki bir sonraki saniye arabaya dönüp baktığınızda hiçbir kaza belirtisi olmadığını, boyadan tek bir çizik bile geçmediğini göreceksiniz.
Ana ekranımızın çevresi de grafik olarak hayli zengin. Seyirciler, tel örgüler, yardım ekipleri, yan bariyerler ve benzeri görüntüler görselliğe zenginlik katarken oyunun da kalabalıklaşmasını sağlıyor. Saçma sapan dönüp durmalardan kurtulmuş oluyorsunuz bir yerde. Yani grafiklerimiz güzel ama daha iyi olmasını isterdim.