1/11

Call of Cthulhu

Hasan Uğur Nayır 3.06.2010 - 12:31
Deliliğin dağlarında aklını arayan insan.
Platformlar PC
Call of Cthulhu
Merlin Puanı 82
Artılar Türe yenilik getiriyor, etkileyici atmosfer, Cthulhu mitolojisi...
Eksiler Grafikler ve yapay zekadaki hatalar. Programlama hataları...
İçerik No İçerik
1 İnceleme
2 Cthulhu Mitolojisi
2 Yazarın Hayatı
Kimsenin bana inanmadığını çok iyi biliyorum, çünkü söylediklerimi anlayamıyorlar. Hiç birinin asıl gerçeklerden haberi yok! Halen o şeyler gözlerimin önünde, bir türlü onları söküp atamıyorum. Belki şu anda buradalar, beni izliyorlar. Doktor geçenlerde gelip bana her şeyi anlatmamı söyledi. Bende tüm olanları tüm çıplaklığı ile birbir anlattım. Bana baktı “Tamam şimdi biraz daha uyu bakalım” dedi. Bana inanmadığını biliyorum, gözlerinden okunuyordu. O yazıyı ve söylenen o kelimeleri çok iyi hatırlıyorum “phnglui mglwnafh cthulhu rlyeh waghnagl fhtagn”, evet aynen böyle R'lyeh'deki evinde bekliyor. Şu anda gülüyorum, bu cümleyi sarf ettiğim zaman hemşireler bana bakıyordu. Onlar bunu anlayamaz, olayları yaşamaları gerek. Aslında hiç bir insan şimdiki durumumu anlayamaz. Gözlerim halen ölen insanları görüyor. Cesetler yukardan aşağıya doğru düşerken, yerdeki büyük kollar onları içine doğru çekiyordu. Kırılan kemik parçalarının sesleri halen kulaklarımda, ölen insanların o kokuları ve görünüşleri... çıkmıyor ne yapsam aklımdan çıkmıyor. O büyük uzun kolların sahibi kimdi? Ondan kaçtım, yeniden kasabaya döndüm. Bulduğum tek şey sessizlikti, evet aklıma deniz yaratılarının insanlara saldırması geliyor. O dev cüsseli ne olduğu belirsiz şeyin, canlı canlı insanları öldürmesi. Etrafa yakıp yıkan o diğer şey neydi? Sürekli şey diyorum, çünkü ne oldukları belirsiz. Hepsinin dönüm noktasını Cthulhu, halen yatıyor ve rüyalara karışıyor. O tarikat, ne olduğu belirsiz, onlar da bunlara sebep oldu. Bir çok masum insan öldü, bazılarının hiç bir olaydan haberi yoktu. Artık içimdeki korku ve karanlık daha da fazla büyüyor, dayanamıyorum. Sürekli kaçsam da o beni kovalıyor. Beni çağırıyor, o karanlık köşeye hiç gitmeyecektim. Onları hiç görmeyecektim. Neden karıştım ki? Şunu anladım, bizden saklı olan bir çok şey var. İnsanlar onları karıştırmamalı, eğer karıştırırlarsa sonları çok kötü olur. Aradaki perde, o sahte perde kalmalı, yoksa kötülük her yeri sarabilir. Tüm yolları denedim, artık ondan daha fazla kaçamıyorum. Sadece tek bir çıkış noktası kaldı, ölmek belki de kesin tek yol. Ne kadar dayanmak istersem isteyeyim, gücü karşısında donuyorum. Sözlerimi burada bitti, bana inanmasanız bile ben kendimden eminim...

Cadı evindeki düşler

Her şey H.P.Lovecraft’ın yazdığı Call of Cthulhu isimli hikayeden geliyor. Aslında tek bir hikaye de değil, bir çok öykü var ve bunların hepsi birleştiği zaman Cthulhu mitosunu oluşturuyor. Cthulhu mitosu oldukça gotik, karanlık, gerilim ve korku dolu bir atmosfere sahiptir. Şu ana kadar bu malzemeyi değerlendirebilen pek az oyun çıktı. Çıkan projelerin üstünden ise oldukça uzun zaman geçti. Bundan yine yıllar önce Call of Cthulhu: Dark Corners of The Earth adında bir oyun duyruldu. Yayınlanan videoları, ekran görüntüleri, hiç bir oyunda denenmemiş bazı fikirleri ile dikkat çekmişti. En can alıcı kısmı ise Lovecraft’ın yarattığı dünyayı konu almasıydı. Yapımcılar hikayelerde geçen bir çok tasvirin oyunda olacağını ve Cthulhu atmosferini aynen yapım içinde yaşayacağımızı söylediler. E3 fuarlarında gösterilen videolar, yapılan şovlar derken oyunun PC versiyonu sürekli ertelendi. 2004 yılının Kasım ayında büyük bir ihtimal çıkacak dediler, başka bir tarihe alındı. 2005’e geldiğimiz zaman oyunun Xbox versiyonu piyasaya çıktı. Şanslı Xbox sahipleri Call of Cthulhu’yu bir güzel oynayıp bitirdiler. PC versiyonu ise aynı yıl içinde iki kere daha ertelendi ve nihayet beklenen yapım elimize geçebildi.

Yapımcı Headfirst firması İngiltere tabanlı ve geçmişte çok harika işlere imza atmış bir firma değil. 1998 senesinde Mike ve Simon Woodroffe isimli baba oğul tarafından kuruluyor. Mike Woodroffe uzun bir süreden beridir programcılık ile uğraşmış, ayrıca oyun endüstrisi içinde belli bir süre yer almış. Konsollar ve bilgisayarlar için oyun yapımında yer almak istiyor. Böylece bağımsız olarak Headfirst Productions’u oğlu ile birlikte açıyor. Firma daha ilki 1993 yılına kadar dayanan Simon the Sorcerer isimli bir macera oyununun, 3D versiyonunu yapmıştı. Oyunda şeytan Sordid durdurmaya çalışan genç bir büyücüyü canlandırıyorduk. Simon the Sorcerer 3D bekleneni veremedi ve oldukça vasat bir yapım olarak karşımıza çıkmıştı.
2/11
İlk denemelerinde tutturamayan Headfirst, akılcı bir taktik yaptı ve Call of Cthulhu’nun bilgisayar oyunu lisanslarını aldı. Firma; Call of Cthulhu: Beyond the Mountains of Madness, Call of Cthulhu: Dark Corners of the Earth, Call of Cthulhu: Destiny's End ve başka bir evrende geçen Deadlans isimli fantastik, vahşi batı temalı oyunlarını duyurdu. Firma Dark Corners of the Earth ile Xbox’da oldukça iyi bir başarı yakaladı. Şimdi de aynı başarıyı PC için tekrarlamak istiyor. Ertelenen yıllar ve oluşan birikimler, işte Dark Corners of the Earth bunlara cevap verecek mi?

Uyku duvarının ötesinde

Jack Walters geri kalan hayatını geçirmek üzere bir akıl hastanesine kapatılmak istiyor. Her şey Jack’in bu isteğinin altı yıl öncesinde başlıyor. Boston’daki bir evde adı sanı hiç duyulmamış olan bir mezhep karışıklığa yol açmıştır. Mezhebin bulunduğu ev polisler tarafından ablukaya alınmıştır, bu mezhep üzerinde araştırma yapan Jack olay yerine gelir. Polisler ile sıkı bir çatışmaya giren mezhep üyelerini durdurmak için Jack, evin içine girer. Çatışan üyeleri ikna etmek istemektedir, fakat hayatta kalan iki üye de polis tarafından vurulur. Jack ev içinde araştırmasına devam eder ve korkunç gerçekler ile yüzyüze gelir. Evin bodrum katında insan aklının alamayacağı olaylara şahit olur. Bodrum katında bir anda bayılır ve ayıldığında gördüklerinden çok az şey hatırlamaktadır. Aradan altı yıl geçer, Jack yaşadığı garip olayı unutamaz, ama anımsamak istediğinde bunu tam olarak başaramaz. Tek hatırladığı o eve sadece girişidir, geri kalan detaylar havada kalmaktadır. Ne zaman olayları anımsamak istese de acayip kabusler görüp, acı çekmektedir. Karakterimiz başından geçenleri araştırmak için kendisini bu işe adar. Bu sırada Innsmouth isimli eski bir balıkçı kasabasından Arthur Anderson isimli biri, Jack’den Brain isimli kayıp bir genci bulmasını ister. Innsmouth kasabası son zamanlarda esrarengiz cinayetlere ve kaybolmalar ile yeniden gündeme gelmiştir. Jack işi kabul eder, kasabaya gelip araştırmalarına başlar. Innsmouth en baştan garip bir yer olarak karakterimizin gözüne çarpar. Jack’in araştırmaları sonucu kasabanın taşıdığı korkunç sırlar ve karanlıklar ortaya çıkacaktır. Jack’in yaşadığı bu olaylar akıl hastanesinde intihar etmesinden birkaç hafta önce 1922 Şubat’ında oluyor. Konumuz böyle başlıyor ve dallanıp budaklanıyor. Oyunu oynadıkça oldukça ilginç olaylara rastlayacak ve göreceksiniz. İşin içinde gerçekte nelerin olduğunu anlayacaksınız? Temeli zaten Lovecraft’ın yarattığı ve bazı kişilerce gerçekten var olduğu söylenen Cthulhu’ya dayanıyor. Senaryodan daha fazla bahsetmeyelim, sonuçta oyuncular oynadıkça onu keşfedecektir.

Oldukça iç gıcıklayıcı ve karanlık arka plana sahip bir menü bizleri karşılıyor. Fonda siyah beyaz, korkutucu görüntüler yer alıyor. Çakan yıldırımlar, arada gözüken Jack’in karanlık silüeti daha baştan oyunun atmosferini bize yansıtıyor. Bunların yanında bazı iç titretici sesler de ekleniyor. Bunlara rağmen menünün ana kısmı oldukça sade bir şekilde yapılmış. Önceden oynadığım bir iki oyunda da aynısı vardı ve Call of Cthulhu’da da (Artık COC diyorum) fazla detaya inmemize izin vermeyen temel ayarlar yer alıyor. Kontrolleri, sesin ayarlarını ve ekrandaki parlaklık ayarlarını buradan yapıyoruz. Grafikler ile ilgili asıl menü oyun açılmadan önceki karşımıza gelen menüde yer alıyor. Buradan çözünürlüğü ve Antialiasing’i ayarlayabiliyoruz. Bunlar dışında grafikler ile ilgili başka bir detay da sunulmuyor. Burası biraz yavan kalsa da olsun deyip, New Game ile oyuna geçiyoruz.

Celephais

Oyunun en başlarında Jack’in 6 yıl önce başından geçen malum olayı oynuyoruz. COC’u diğer FPS’lerden ayıran ilk dikkat çekici nokta, ekranda herhangi bir barın bulunmaması. Evet normal de bir çok oyunda karşımızda olan sağlık, cephane vs… gibi barlar yer almıyor. Kısaca herhangi bir arabirim yok! Bu en başlarda biraz korkutucu gelse bile, atmosfere uyum sağlamak için oldukça iyi bir yöntem. Zaten oyunu oynadıkça zaman ile bu ekrana alışıyorsunuz. Peki ben mermi mi veya sağlığı mı nasıl göreceğim? Diye bir soru yöneltirseniz, ben de size inventory’e bakın diye bir cevap vereceğim.
3/11
Diye bir soru yöneltirseniz, ben de size inventory’e bakın diye bir cevap vereceğim. Oyun ekranda barları kaldırması ile birlikte, yeni bir sağlık sistemini de hizmete sunuyor. Inventory ekranı yine sorularımıza tam anlamı ile bir cevap veremiyor. Neden? Yanımızda ne kadar kurşun kaldığını görebiliyoruz, fakat silahımızın içinde ne kadar kurşun kaldığını öğrenemiyoruz. Silahın içinde kurşun kalıp kalmadığını onun içini açıp bakarak kontrol ediyoruz. Bu yüzden ara sıra bakıp ne kadar kaldığını kontrol edin. Sağlık sistemi ise bildiğimiz şekilde işlemiyor. Yani enerjinizi gösteren direk bir bar yok, bunun yerine Jack’in tüm vücudunun dış görünüşü yer alıyor. Jack’in vücudu belli kesimlere ayrılmış durumda. Bu bölümler; kolu, göğüsü, bacakları, dizleri vb… olarak gösterilmiş. Hemen aşağıda bu kesimlere uygulayacağınız tedavinin menüsü bulunuyor. Buradan yaralı olan koluna, diz kapağına, gözüne vb… istediğiniz yerine tedaviyi uygulayabiliyorsunuz. Tedaviler ise dört farklı yöntem ile yapılıyor. Yaranın durumuna göre sargı bezi ile sarabilir, Splint yapabilir yani kırık olan yeri sarmak için ince tahta kullanabilir, dikiş atabilir veya antidot kullanabilirsiniz. Bu dört farklı yöntem yaranın durumuna göre yapılıyor. Sağlık menü içinde hangi tedavinin gerekli olması işaretli olarak size belirtiliyor. İstediğiniz yaraya tedaviyi uygulamak ise size bırakılıyor. Bu belli açılardan iyi belli açılardan kötü bir biçimde karşımıza geliyor. İşte oyundaki yeniliklerden biri de bu bağlamda karşımıza çıkıyor.

Yaralandığınız yere göre Jack tepkiler veriyor. Şöyle ki: bacağınızdan vurulduğunuzda yürümesi yavaşlıyor ve topallamaya başlıyor. Diğer ince ayrıntı eğer merdivenlerden inmek veya çıkmak isterseniz zorlanıyor ve acı çektiği için “ah” sesi çıkartıyor. Kolunuzdan yara alırsanız, hedef almanız zorlaşıyor, kırık bir kol ile kim adam gibi ateş edebilir. Gözünüzden yara aldınız, işte o zaman görsel olarak hafif ekran bulanabiliyor veya siyah beyaz oluyor. Bunlar oyuna gerçekçilik unsurları katmış ve oldukça ince detaylı özellikler. İşte bu sırada istediğiniz yeri tedavi edebilmeniz de olaya karışıyor. İki adet sargınız kaldı diyelim; bacağınız, kolunuz ve göğsünüzden yaralısınız. Birkaç adette düşman arkanızda yer alıyor. Onlardan adam gibi kaçamaz ve onları vuramayabilirsiniz. Stratejik olarak hemen bacağınıza ve kolunuza birer sargı bezi sarıp onları iyileştirebilirsiniz. Göğüsünüz birazcık daha idare etsin, artık onlardan rahatça kaçabilir veya tam olarak nişan alabilirsiniz. Arada böyle olaylar ile karşılaşıp ufak kararlar verebilirsiniz. Yaralandığınız zaman inventory ekranında bulunan Jack’in yara alan kısmı, görsel olarak gösteriliyor. Tedavi yöntemi uyguladığınız zaman, ana ekranda karakterimiz sağlık kutusunu cebinden çıkartıp, içini açıyor ve içinden gerekli olanları alıp uygulamaya başlıyor. Bu olay kısa bir demo ile kendi gözümüzden görülüyor. Uygulanmanın süresi ağır yaralı olup olmadığınıza göre kısa veya uzun sürede bitiyor. Jack ilaçlarını alırken savunmasız bir şekilde kalıyor. Bu sırada vurulabilir veya öldürülebilirsiniz. Sağlık sisteminde ilginç bir olay da yer alıyor. Diyelim ki ayağınız kırıldı, fakat Splint’iniz bitti ve tedavi yapmadınız. Bir süre geçtikten sonra yaraya baktığınızda, kırık yer bir üst kademeye geçmiş ve sadece kanayan bir yara halini alabiliyor.

Simyacı

Yeni sağlık sistemi göründüğü gibi standartların dışında yer alıyor. Bunun haricinde inventory ekranında oynadığımız süre, Jack’in notları, kalan tedavi ilaçları, kalp atışını gösteren bir diyagram ve bir adet morfin bulunuyor. Diyagram Jack’in yaralarına ve heyecanına göre sürekli olarak değişiyor. Sakin bir ortamda normal düzeyde seyrederken, heyecanlandığında ise resmen kriz geçirerek hızlanıyor. Birde hiç bitmeyen morfinimiz var. Bu morfin Jack’in ağrılarını azaltma da veya heyecanını yenmede işe yarayabiliyor. Yalnız bunun da bir karşılığı var. Morfini kullandığınız zaman kafanız uyuşuyor ve ekran bir an da uzayıp kısalıyor. Evet, yaralandığınızda nasıl topallamaya başlıyorsanız, morfin kullandığınız zaman da, Jack’in beyni uyuşuyor. Ekran bir an da belirsiz bir şekilde uzuyor kısalıyor.
4/11
COC’un yenilikleri sadece bunlar ile sınırlı değil. Jack bir insan ve korkabiliyor. Normal FPS oyunlarında karakterimiz, iğrenç bir yaratık görse dahi tepki vermez. COC’da bu olay değişiyor ve Jack heyecanlanıyor, korkuyor. Bir yaratık gördüğü zaman bir an da ekran bulanıklaşıyor. Kovaladıkları zaman veya çatışmaya girdiği zaman canınından endişe ediyor. Evet normal bir insanın verdiği tüm tepkileri Jack bize verebiliyor. Yüksek bir yerden baktığında başı dönüyor, bir ölü gördüğü zaman titriyor. Yaralandığında nasıl tepki veriyorsa, psikolojik olarakta aynen etkileniyor. Sadece görüntü olarak değil, ses olarakta etkileniyor ve aynı şekilde tepki veriyor. Karanlık ve sessiz bir yerde ilerlerken bir çığlık sesi geliyor ve Jack bir an da korkmaya başlıyor. Ekran yine bulanıklaşıyor, fakat asıl olaylardan biri de burada devreye giriyor. Çevremizdeki seslerde ekran kadar bulanık hale geliyor, yani boğuklaşıyor. Gerek görüntü olarak gerekse ses olarak olsun Jack’in tepkileri karşımıza çok iyi bir şekilde sunuluyor. Korktuğu ve heyecanlandığı zaman hareketleride bundan nasibini alıyor. Nişan almakta zorlanıyor, yürümesi yavaşlıyor veya zıplayamıyor. Aynı yaralandığınız zaman ortaya çıkan vuku gibi. Bu anlar da kontrollere oldukça dikkat etmenizi öneririm. En önemlisi “Öleceğim, öleceğim” gibi kendi kendine fısıldıyarak konuşuyor.

Delilik bir erdem mi?

COC içinde aksiyon ve macera öğeleri bulunuyor. Macera kısmı klasik temeller ile oluşturulmuş, fakat senaryo dahilinde zenginleştirilmiş ve sağlam yapılmış. Kilitli bir yeri açmanız için belirli bir kombinasyona sahip olmanız gerekiyor. Eğer kombinasyona sahip değilseniz, Jack “Şifre elimde yok, ne yapabilirim” veya “Sonra denerim” gibi tepkiler verebiliyor. Yani elinizde somut bir bilginin olması gerekiyor. Bu bilgiyi çevrede konuştuğunuz kişilerden, bulduğunuz günlüklerden veya bazı bulmacaların çözümlerinden elde edebiliyoruz. Kilitli bir kasanın şifresini konuşma sırasında, karşınızdakinin verdiği bir ufak bir ipucundan çıkabiliyor. Bu yüzden karakterler arası diyaloglara dikkat etmek gerekiyor. Ayrıca bu diyaloglar oyunun senaryosu hakkında önemli bilgiler de içeriyor. Böylece ne gibi sırların saklandığını veya karanlıkta kalan yönleri öğrenebiliyoruz. Oyun içindeki bulmacalar biraz mantık ve ufak bir deneme yanılma yöntemi ile çözülebiliyor. Çok zor değiller, fakat kolay lokma olduklarını da söyleyemem. Biraz kafa patlatarak veya ufak denemeler ile çözümlere ulaşabilirsiniz.

Aksiyon öğeleri beni memnun etti diyebilirim. Karakterimiz normalde alıştığımız gibi bir süper kahraman değil. Normal bir insan ve kolayca ölebilir. Oyun içinde çatışmalara girip, bolca kovalama ve kaçma sahneleri yaşayacağız. Yapımın ilk bölümlerinde kasabaya gelmemiz, sonraki bölümde hiç bir şekilde silah kullanmıyoruz.
5/11
Özellikle bizi otelde öldürmek istedikleri ve bizim kaçtığımız bölüm inanın nefesinizi kesecektir. Elinizde herhangi bir silah yok! Siz tek başınasınız ve sizi öldürmek isteyen manyak kasabalılar. Bazı oyuncular belki kızacaklar veya bu nasıl bir FPS’dir diye laf söyleyeceklerdir. Bu oyunun sadece kamera açısının FPS olduğunu belirtir ve içeriğinin oldukça farklı olduğunu söylerim. Saf kan bir aksiyon sakın beklemeyin. Silahları alıp çatışmalara girdiğimiz zaman bile oldukça zorlu anlar yaşanıyor. İnsanları kolayca öldürebilseniz dahi, doğa üstü güçlerin oyun içinde yer aldığını unutmayın. Karşımızda büyük canavarlar ve hayal ötesinde olan yaratıklar var. Bunların bir kısmı kurşunlardan etkilenmiyor, o zaman yapmamız gereken onlardan bir an önce uzaklaşmak. COC ilk duyrulduğunda bahsedilen özelliklerden birine burada değinebilirim. Yaratıklardan kaçtınız ve bir odaya girdiniz, fakat onlar halen peşinizden geliyor ve kurşununuz kalmadı diyelim. Yapmanız gereken odanın kapısını kilitlemek ve önüne eşyalar çekip kapının açılmasını engellemek. Evet oyunun videolarından görüpte imrendiğimiz bu özellik oldukça yararlı işlere imza atıyor. Baş edemediğimiz bir düşmandan kaçmak veya zaman kazanmak için kapı önlerine dolap, mobilya vb... eşyalar sürükleyip kapatabiliyoruz. Bir çok bölümde bize zaman kazandırmak için bu taktik oldukça işimize yarayacak. Otelde kovaladıkları zaman veya deniz yaratıklarının peşimizden geldiği kısımlarda, onlardan kaçmak için zaman kazanmada eşyaların yerlerini değiştireceğiz. Kapıların asma kilitlerini kapatıp, önlerine kitap dolabını çekeceğiz. Daha sonrasında ise açık olan pencereden veya mağaranın yıkık kısmından geçip olay yerinden uzaklaşacağız. Dolapları sürüklerken yerin çizildiğini görebilirsiniz. Görüntü olarak iyi yapılan bu olay, ses olarakta iyi olarak kurgulanmış durumda. Dolabın çekilirken çıkardığı sesi kulaklarınızda duyabilirsiniz.

R'lyeh

Aksiyonda dikkat etmeniz önemli noktalarda yer alıyor. En başta Jack’in kolayca ölebilmesi. Normal bir insan olan karakterimizden, süper kahraman işleri beklemeyin. Düşmanlarınız ile girdiğiniz silahlı çatışmalar da, eğer rakipleriniz tutturursa kafanızdan tek mermi yiyerek ölebilirsiniz. Kaçarken merdivenlerden aşağıya hızlı olsun diye, zıplayarak inmek istediniz diyelim. Bir anda zıplayıp aşağı düşmeniz karakterimizin bileğini yaralayabilir. Böylece topallamaya başlarsınız. Kaş yapayım derken göz çıkarmak işte buna denir. Bu yüzden genelde sağlam bir şekilde ilerlemeye ve fazla risk almamaya dikkat edin.

COC bölümler halinde farklı haritalara sahip. İlk bölüm olan Innsmouth kasabası harita olarak büyük sayılmaz. Yine de içinde dolanabilir ve sınırlı da olsa birazcık özgürlük imkanı bulabilirsiniz. Bölümlerde karşınıza kapılı kapılar gelecektir. Aslında bu macera öğelerinin temelini oluşturan bir taktik. Çünkü çoğu kapı açılmamasına rağmen, sanki haritayı büyükmüş gibi göstermektedir. Yapmanız gerekenleri tamamladıktan sonra bölümleri otomatik bir şekilde geçiyorsunuz. Alternatif bir yol ne yazık ki sunulmuyor. Gitmeniz gereken yer veya yapmanız gereken belli. Yani eğer kilitli ve açılmayan bir kapı varsa, muhakkak onu açıp diğer bölüme geçmeniz gerebiliyor. Sadece kilitli yerler değil, bir bulmacayı çözüp bulmacanın sonucunda diğer bölüme geçme imkanınız olabiliyor. Yani yapmanız gereken belli, onu yap ve diğer kısma geç. Bu mantıkta oyunda ilerliyor ve bölümleri geçiyoruz. Eğer bir yerde takılırsak, kesinlikle bir şeyi eksik yapmış olmalısınız.

Oyun içindeki bölümlerde bir çok karakter ile karşılaşacaksınız. Özellikle Innsmouth kasabası, içindeki kişilikler ile yaşayan bir yer havasında. İlk başlarda bu olay hoşunuza gitse de, bir zaman sonra karakterlerin her şeyi sistematik olarak yaptığını anlıyorsunuz. Mesela kasabadaki heykel önünde bulunanlar, genel olarak hep aynı yerlerde dönüp dolaşıyor. Başka bir adam ise kapıları yumruklayıp bir şeyler söylüyor. Belki ilk başlarda bu olaylar dikkat çekmese de, daha sonra hep otomatik ve aynı hareketlerin yapıldığını anlıyorsunuz. Karakterler ile etkileşime girme olanağınız var, zaten belli başlı olan bazı kişiler ile konuşmak zorundasınız.
6/11
Size bulmacalar hakkında ipuçları, ne yapmanız gerektiği veya senaryo hakkında önemli bilgiler verebiliyorlar. NPC’ler ile konuşurken elleri ile saçlarını düzeltmeleri, sizin yüzünüze bakmaları vb... gerçekçi hareketler yapıyorlar, bu hoş bir ayrıntı olmuş. NPC’ler ile konuşmaları isterseniz siz yapıyorsunuz veya bazı zamanlar onlar başınıza otomatik gelip sizin ile konuşuyorlar. Bunu yapmadan önce “Bay Jackson” gibi kibarca size sesleniyorlar. Bilgisayar kontrölündeki karakterler; yürürken söyleniyor, kendi kendine konuşuyor veya farklı bir şeyler söylüyorlar. Bu özellikte onların iyice canlı gibi gözükmesini sağlıyor, fakat yaptıkları hareketler gibi ettikleri sözcükleride tekrarlıyorlar.

Attis

Kasabada sistematik işler yapan NPC’ler rakiplerimiz olarak pek başarılı değiller. Ne yazık ki yapay zeka bizi pek tatmin edecek taktik yapamıyor. Oyun içindeki bazı hatalar ile karşı karşıyayız diyebilirim. Şöyle ki sizi gören bir NPC’den kaçıp bir duvar dibine girdiğinizde sizi farketmiyor, fakat bazı zamanlar da ise eliyle koymuş gibi sizi direk olarak bulabiliyor. Genel olarak yaptıkları sizi gördükleri zaman, direk olarak üstümüze saldırmak veya silahları ile ateş etmekten başka bir marifetleri bulunmuyor. Sese karşıda duyarlı olduklarını söyleyemem, sadece gördüklerine çalıyorlar. Bazı yerlerden sandıkların veya suyun içine balıklama dalıp, oldukça gürültü çıkarmama rağmen düşmanlarım beni takmadı. İşte bu olay kötü olmuş, görüntü olduğu kadar seste de aynı takip olmalıydı. Bazı zamanlar yerinizi belli etseniz dahi, halen sizi aramaya devam edebiliyorlar veya burunlarının dibinde olsanız dahi görmüyorlar. Açıkcası yapay zeka bende kırıklık yarattı. Birde sürekli spawn olmaları gibi bir enteransanlıkları da yer alıyor. Oyunda sessizlik önemli bir yer tutacaktı, ancak yapay zeka yüzüne bu olay ortadan kalkıyor.

COC bir çok konuda yeni fikirler ile gelmiş bir oyun. Karakterinizin heyecanı ve korkusu ses olsun ve görüntü olsun iyi bir şekilde ekrana getiriliyor. Özellikle baş dönmesi, ekranın bulanıklaşması gibi efektler güzelce sergileniyor, fakat genel grafikler efektler kadar iyi değil. Oyun Simon the Sorcerer 3D’nin grafik motorunun geliştirilmiş bir versiyonunu kullanıyor. Motor geliştirilmesine rağmen, ne yazık ki zamanının gerisinde kalmış. Genel olarak vasatın biraz üstünde görüntüler ortaya çıkıyor, fakat yeni nesil oyunları karşılaştırdığınız zaman sönüyorlar. Kaplamalar derinlik hissi uyandırıyor ve fena iş çıkartmıyorlar. Yine de bazı yerlerde kaplamaların ortadan kaybolduğunu görebilirsiniz. Bazı cisimler oldukça köşeli seyrediyor, mesela kilise içine girdiğimiz zaman çanları çalmak için kullandığımız iplerin, kare olduğu fark edebilirsiniz.
7/11
Düşman modellemeleri genel olarak aynı, farklı bir kaç tip var. Belli zamanlar da nöbet değişimi yaparak karşımıza düşman olarak çıkıyorlar. Yapımda yer alan ana karakterler ise diğerlerinden farklı, çünkü suratları ve kıyafetleri ile farklı modellendirildikleri belli oluyor. Mesela oyunun güzellerinden Rebecca ile karşılaştığınızda bunu anlayacaksınız. Ana karakterler dışıdakiler ise genel olarak aynı kalmış. Bir kaç ana NPC haricinde modellemelerin çoğu oldukça korkutucu surat ifadelerine sahip. Tiksindirici bakışları, duruşları ve mimikleri gerçektende bu insanların, farklı olduğunu belli ediyor. Cthulhu mitolojisindeki atmosferin tam sağlanması için genel olarak iç karartıcı renkler yer alıyor. En açık renk bile gri tonlarında seyrediyor. Genelde siyah, koyu lacivert, koyu kahverengi ve gri tonları kullanılmış. Bu bir çok kişi için kötü gözükebilir, fakat temel alınan konuyu tam anlamı ile sağlaması için renklerin seçimi doğru olmuş. Grafiklerin eskiliği ve köşegenler atmosferi hafiften baltalasa da, kesinlikle bozmuyor. Oyun içindeki bazı gölgelendirme ve ışık oyunları da fena sayılmaz.

Sesler oyundaki en dikkat çekici teknik özellik. Her şekilde sesler iç gıcıklayıcı, heyecanı arttıran ve korkutucu yönlere sahipler. Arka sesler insanı diken üstünde tutabiliyor. Bir bebek veya çocuk ağlaması, ölenlerin çığlıkları, yaratıkların çıkardığı tuhaf sesler bunlar oyuncuyu rahatsız ediyor. Silah sesleri de oldukça hoşuma gitti, ne ile ateş ettiğinizi tam anlamı ile duyabiliyorsunuz. Ses efektleri her yönü ile kendini belli ediyor. Sallanan bir ipten gelen gıcırtı sesi, sürüklenen bir dolabın sesi veya rüzgardan açılıp kapanan bir pencere sesi gibi ince ayrıntılara oldukça önem verilmiş. Fonda çalan ve derinden gelen müzikler korkutucu ortama tam ayak uydurmuş. Müzik parçalarının hepsi oyunun atmosferi bakımından iyi seçilmiş. Sessizlikten bir anda yükselen bir çığlık gibi, oyunda çalan parçalar da oyuncuyu tedirgin etmek için bir anda yükselip alçalıyor. Seslendirmeler yine iyi, ara sinematiklerde veya normal konuşmalarda bunu iyice duyabilirsiniz. Jack’in seslendirmesine önem verildiği belli oluyor. Korku temalı bir oyunda en önemli olan noktalardan biri seslerdir. Call of Cthulhu bu konuda oldukça başarılı ve insanı her şekilde rahatsız etmeyi başarıyor.

Bilinmezlik

COC fizik modellemesi olarak pek fazla birşey bulunmuyor. Kitaplar veya giysi dolaplarını kapı önüne çekmek veya bir iki parça kırıp dökmek gibi atraksiyonlar olsa da daha fazla bir şey beklemeyin. Çevre ile etkileşimin böylesi bir oyunda daha çok olmasını isterdim, ama olmuyor. Fiziklendirmenin eksikliği ve grafiklerin iyi olmamasını, oyunun zamanında çıkmamasına bağlıyorum. Belki sürekli ertelenmeyip, bundan iki üç sene önce çıksaydı şimdiki gibi göze batmazlardı.

Oyun içinde kullanabileceğimiz ilginç silahlar ve aletler olacak. Half Life ile özdeleşen levye COC’da da birinci silahımız olarak karşımıza çıkacak. Bunun haricinde 1920’lere ait makineli tüfek, pompalı ve tabancalar gibi yelpazeye sahibiz. Silahlar normal insanlar üzerinde etkili olsalar bile, bazı yaratıklara karşı hiç bir tesirleri olmuyor. Silahlar ses olarak oldukça doyurucu, görüntü efektleri bakımından ise orta şekerli sayılırlar. Silahları belli olan yerlerde bulacağız, bunun dışında ölen bir rakibimizin silahını alma gibi imkanımız yok. Yapım içinde çoğu yerde kurtarıcımız olacaklar. Normalde silah ile ateş etmek biraz zor, çünkü Crosshair yer almıyor. Yinede alternatif ateş mod'u ile sağlam bir şekilde nişan alabiliyoruz. Böylece rakiplerimizi vurmak daha kolay oluyor. Özellikle pompalı tüfekte ikinci mod'u kullanın, çünkü pompalıda normal olarak ateş etmek zor oluyor ve hedefi tutturamıyorsunuz. Genel olarak ikinci ateş mod'unu tüm silahlarda kullanmanızı tavsiye ederim. Ayrıca çevrede az sayıda mermi bulunduğunu ve bunuda göz önüne almanız gerek. Boşu boşuna hedefi tutturamayıp cephanenizi harcamak istemezsiniz. Oyunda ilerledikçe türlü entrikalar ortaya çıkacak ve neyin ne olduğunu iyi anlayacaksınız. Lovecraft’ın hikayelerindeki sürpriz olaylar yer alır, yine aynı şekilde oyun içinde oldukça şaşırtıcı durumlar ile karşılaşabileceksiniz. Güvendiğiniz bir NPC’nin bir yaratık olduğu veya hiç beklemediğiniz birinin bir anda öldürülmesi vs... gibi olaylar yaşayacaksınız.

COC’un en etkili özelliklerinden biri Jack’in gördüğü halisülasyonlar ve geri dönüşümler olacak. Karakterimiz yaşadığı olaylardan dolayı akli dengesi zaman ile bozuluyor.
8/11
Bazı zamanlar masum bir insanı yaratık olarak görebileceğiz. Normalde karşımızda bir düşman görürken, Jack’in beyninin oynadığı oyundan tek düşmanı üç dört tanede görebiliriz. Böyle sürpriz halüsinasyonlara hazırlıklı olsun. Flash’lar bizi akıl hastanesine geri götürecek veya oyun başında yaşadığımız olayları gösterecek. Bunlar öyle yerlerde çıkıyor ki oyuncuyu rahatsız etmekte bir güzel başarılılar. Bir diğer özellik ise oyunun bir sinema filmi gibi yapılması, bunu zaten grafiklerde biraz hissediyorsunuz. İş ara sinematiklere, konuşmalara ve bazı demo’lara gelince kendini belli ediyor. Mesela biri ile konuşmaya başladığınız anda hemen eski bir film bandı efekti halini alıyor ve ekranda sinemaskoplar çıkıyor. Bunlar sadece konuşmalar değil, sinematiklerde ve bir iki demo’da da otomatik olarak oluşuyor. Bir de kendinizi tedavi ettiğiniz anda yine aynı efekler ortaya çıkıyor. Ara sinematikler oyun içi grafik motorundan yapılma, görüntü olarak başarılı sayılmasalar da oyunu anlatmak için yeterliler. Yapımın kontrollerinin oldukça rahat olduğunu da söyleyebilirim, oyun boyunca bana herhangi bir sorun çıkarmadılar. COC'da, belli yerlerde save yapma imkanınız var. Bu yerler göz veya yıldız şeklinde beyaz boya ile kendini belli ediyor. Bunun haricinde bölüm başlarında ve sonlarında oyun kendi kendine otomatik save ediyor. Bu olay atmosferi baltalamamak için oldukça iyi olmuş, eğer istenilen yerde save yapma imkanımız olsaydı, açıkcası COC'un bir numarası kalmazdı.

Oyunda program hataları bulunuyor. Kapı içinden kafasının yarısı geçip sizi gören düşmanlarınız veya öldüğü zaman yer vücudunun yarısı giren ölüler gibi bazı hatalar yer alıyor. Birde oyunun resmi sitesinde forumlara baktığım zaman, oyuncuların görüntü ile bir kaç sorunu yazıyordu. Şöyleki oyunda kasabaya geldiğiniz, zaman çevrede bulunanan karakterlerin gölgelerinin ve seslerinin olup kendilerinin olmaması gibi bir problem varmış. Bazı zamanlar karakterinizin olduğu yerde takılı kalması gibi bazı hatalar yazıyordu. Oyun boyunca benim başıma hiç biri gelmedi, ama yine de sizinde haberiniz olsun. Ekran kartı sürücülerinizin güncel olduğundan emin olun, eski sürücülerde oyunun açılmadığı belirtiliyordu. Yapımın en aşağı Nvidia Ti serisi veya dengi Directx 8.1 destekli bir ekran kartı istediğinide belirteyim. MX serileri ne yazık ki desteklenmiyor.

Cthulhu’nun çağrısı

Call of Cthulhu videoları ile ağzımızı açık bırakan, atmosferi ile bizleri titireten yapım. Şimdi gelelim asıl soruya, yıllardır ertelenen ve bir çok yeni özellikler içeren yapım, beklediğimize değdi mi? Cevabım evet, yani değdi. Belki zamanında çıkartılmadığı için grafik ve fizik modellemesi olarak geride kalmış olabilir, fakat yarattığı o korkutucu atmosfer insanı tedirgin etmeyi başarıyor. Undying ismi oyun tarihine geçmiştir. Atmosferi, oynanışı, teknik alt yapısı ve en önemlisi Clive Barker gibi usta bir yazardan çıkma konusu ile oyuncuları kendine hayran bırakmıştı. Halen bir çok oyuncu adını söyler, bazı zamanlar kurup yeniden oynayanları bile var. Açıkcası Undying’den sonra onun tadında bir oyun gelmemişti, fakat Call of Cthulhu bu açığı kapatıyor. Bir çok oyuna ilham kaynağı olacak yenilikleri ve Lovecraft gibi korkunun babalarından birinin öykülerini konu alıyor. İster aksiyon ister macera isterseniz başka türler favoriniz olsun, ama Call of Cthulhu: Dark Corners of the Earth’ü her PC oyuncusuna şiddetle tavsiye ederim. Kesinlikle kaçırılmaması gereken, güzel bir yapım.
9/11
Call of Cthulhu Mitolojisi

Call of Cthulhu aslında yazar Lovecraft’ın hikayelerinden, Cthulhu mitolojisinin parçalarından biridir. Yine bu mitoloji yazar tarafından yaratılmıştır. Nasıl J.R.R. Tolkien’nin Orta Dünyası ve Yüzüklerin efendisi varsa, Lovecraft’da mitoloji, astronomi ve Arap kültüründen elde ettiği bilgileri kullanarak, kendince bir mitoloji oluşturmuştur. İşte bunu Cthulhu’nun Mitosu olarak biliriz. On üç parça hikayeden oluşur.

Yazarın kurgulayıp oluşturduğu bu mitoloji, oldukça ilgi çekicidir. Olaylar Lovecraft’ın yine kendi yarattığı Necronomicon isimli bir kitaba kadar dayanmaktadır. Necronomicon; Azothoth, Ctulhu, Tog Sothoth, Nyarlathotep ve Shubniggurath gibi konulardan bahseder. Bu kitap yazarın öykülerinde ismi olmadan, “Bir kitap” veya “O kitap” gibi tasvirler ile çıkar. Lovecraft, kendi yarattığı bu kitap için oturup ufak bir tarihçe yazmıştır. Güya Necronomicon, Abdul Alhazred isimli deli bir Arap tarafından yazılır. Bu deli kişi yıllar boyunca çölde yaşamış ve oldukça eski günlükler bulmuştur. Sonunda amacına ulaşır ve ölüler diyarı ile iletişim kurmayı başarır. Tüm bu olanları ve yöntemleri oturur ve yazar. Alhazred, Necronomicon içinde ölülerle ve Dünya dışı yaratıklar ile iletişim kurmayı anlatmaktadır, fakat bir süre sonra doğa üstü güçler tarafından öldürülür. Kitap nesiller boyunca el değiştirir, oradan buraya gelir, bir çok sahibi olur. Lovecraft, Necronomicon’nun gerçekçi olması için oldukça detaylara inmiştir. Kitabın nasıl yazıldığı, neleri içerdiği vs... anlatmış ve tarihçesini bile kaleme almıştır.

Efsaneler gerçek midir?

Necronomicon’da, Cthulhu’dan oldukça bahsedilir. Peki nedir bu Cthulhu? Cthulhu yeryüzüne insanlardan önce gelmiş çok güçlü bir yaratıktır. Ahtapot gibi bir kafası, pullar ile kaplı lastik gibi bir gövdesi, elleri ve ayaklarındaki kocaman penceleri, uzun dar kanatları ve yüzündeki dokunaçlar ile tarif edilir. Yeryüzünde eski tanrılar uzun bir süre hüküm sürmüştür, ancak bir nedenden dolayı yeryüzünden giderler. Onlar büyük eski tanrılardandır, Cthulhu’da büyük bir eskidir, fakat R'lyeh isimli su altında bulunan bir şehirde uyumaktadır. Mistik kaynaklara göre yıldızlar doğru açıya geldiğinde, Chtulhu uykusundan uyanacak ve diğer eskiler ile beraber Dünya’ya hüküm ve kaos getirecektir. Uyuyan Cthulhu, insanların düşlerine ve kafalarının içine girerek onların bu amaç uğrunda savaşmalarını sağlamaktadır.

Lovecraft’ın yarattığı bu efsane veya mitoloji bir çok kişiye ilham kaynağı olmuştur. Bazı müzik gruplarının parçalarının temelini oluşturmuş, bazı yazarların romanlarında geçmiştir. Bir çok kişi Necronomicon ve Cthulhu’nun gerçek olduğunu bile savunmaktadır. Hatta Cthulhu tarikatı kurulmuş ve katılanlar dahi olmuştur. Bazıları Chtulhu’nun Pasifik okyanusunda olduğunu düşünmektedir. İnsanları oldukça etkileyen bu mitoloji aslında Lovecraft’ın kendi uydurduğu ve yarattığı bir hikayeden başka bir şey değildir.

Masa üstü oyunu

Oyun içinde “ph'nglui mglw'nafh cthulhu r'lyeh wagh'nagl fhtagn” gibi oldukça garip bir cümleye rastlayabiliriz. Aslıda bu cümle Lovecraft’ın öykülerinde geçiyor ve “R'lyeh'deki evinde ölü Cthulhu düş görerek bekliyor” anlamına geliyor. Yine aynı mitolojiden ilham alınarak yapılmış, birde masa üstü oyunu bulunuyor. Chaosium firması tarafından çıkarılan oyun, tamamen Cthulhu efsanesini konu alıyor. Oyun sistemi olarak yüzdelik kullanılmakta ve normal masa üstü oyunların aksine karakterlerin üstün bir gücü bulunmuyor. Oyun tamamen kendi sistemine sahip. 1930’lu yıllarda ve şimdiki zamanda geçmek üzere iki gruba ayrılıyor. Oynamak için Cthulhu Mitosunu ve hikayesini iyi bilmek gerekiyor. Bu ilginç masa üstü oyunu hakkında daha fazlada bilgi almak isterseniz www.chaosium.com adresine bakabilirsiniz.
10/11
Yazarın Hayatı

Howard Phillips Lovecraft, 20 Ağustos 1890’da Providence, Rhode Island’da doğdu. Oldukça içine kapanık bir çocukluk geçiren Lovecraft’ın annesi bir akıl hastasıydı. Annesi en başlarda oğlunun iyi yetişmesini istiyor ve titizlik ile davranıyordu. Lovecraft bu dönemler de mitoloji ve astronomiye duyduğu meraktan, sürekli bu konular ile ilgili kitaplar okuyordu. Aradan geçen zamanda annesinin hastalığı da ilerledi ve Lovecraft’a hakaretler etmeye başladı. Çevresine onun çirkin olduğunu ve bu yüzden dışarı çıkamadığını, kendisini kitaplara gömdüğünü söyledi. Zaman ile durumu iyice ciddileşen yazarın annesi, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. İşin diğer ilginç yanı ise babası da aynı hastanede öldü.

Lovecraft sağlık problemleri yüzüne okulu yarıda bırakmıştır. Yazar daha sonra şiir yazmaya ve amatör olarak gazeteciliğe başladı. Çocukluğundan bu yana ilgi duyduğu mitoloji ve astronomi dışında, Arap kültürüne de oldukça merak sardı. Diğer bir ilginç özelliği ise, kendini yaşadığı döneme ait olarak görmemesiydi. Sanki 1700’lü yıllarda yaşayan biri gibi davranıyordu. Bu yüzden çevresinden tepki almıştır. Bir kaç arkadaşı ile birlikte dergi çıkartıp, yazılar yazmaya başladı. Politik görüş olarak ırkçılığı savundu ve bu düşüncelerini kraliyet yanlısı yazılar yazarak belirtti. Lovecraft zaman ile tarzını bulmuştu ve kısa kısa öyküleri kaleme almaya başladı. Hikayeleri oldukça kasvetli, korkunç ve gotik bir dildeydi.

Öyküleri 20’li ve 30’lu yıllarda Weird Tales ve pek çok korku dergisinde yayınlandı. Gotik korku akımının pek çok ünlü yazarı ile dost oldu. Döneminin en çok mektup yazanlarından biriydi. Edindiği arkadaşları ve hayranları ile sürekli olarak mektuplaşırdı. Hayranlarının gönderdiği tüm mektupları cevapladı ve asla onları geri çevirmedi. Dostları onu oldukça iyi ve alçak gönüllü bir insan olarak nitelerdi. Çevresinde tanıdığı kadınların sayısı çok azdı. 1924’ te Yahudi olan Sonia H. S. Greene ile evlendi, ancak kısa süre sonra ayrıldılar. Lovecraft, yaşamını yoksulluk içinde içinde geçirdi. Sadece karnını doyurabilecek kadar ufak bir gelir kazanabiliyordu. Öykülerine hiçbir zaman güvenemedi, çünkü bu işi beceremediğini düşünüyordu. Aslında bunun tam tersi olarak tarzını oturtmuş ve oldukça başarılı olmuştu. 1937’de bağırsak kanserinden öldü, arkasında ellibir öykü bıraktı. Lovecraft’ın hayatı boyunca öykü kitabı basılmadı. Ölümünden sonra yakın bir dostu yazarın öykülerinden oluşan bir kitap bastırdı, ama mali sorunlar yüzünden kitap ancak yüzelli tane satabildi.

Tarz

H.P. Lovecraft yaşamında içine kapanık ve fazla diyaloğa girmeyen bir insandı. Bu özelliği yine hikayelerinde görülür. Öykülerdeki karakterler genel olarak fazla diyaloğa girmezler. Anlatımındaki dil ağır olmasına rağmen akıcıdır, birinci şahıs üzerinden olaylar anlatılır. Öyküleri Call of Cthulhu’daki gibi uzun veya üç dört sayfa şeklinde kısadır. Cümleleri oldukça komplike bir şekilde gözükür. Bir cümlesinin neredeyse yarım sayfaya kadar çıktığı görülebilir. Aralara serptiği virgül ve noktalı virgüller ile kısa cümleleri birbirine bağlar.

Hikayelerinde tasvirler genel olarak kolay bir dildedir, fakat bazı kişiler bunları vasat saymaktadır. İğrenç, çok kötü, korkunç vb... basit sözcükler tasvirlerinde yer alır, buna karşın oldukça detaya girer. Korkutucu olan olayları direk olarak okuyucuya vermez, bunun yerine duyguları kullanır. Hikayelerindeki karakterlere farklı anlamlar yüklemeyi seven bir tarzı benimsemiştir. Üslubunda yinemelerden kaçınmaz, hatta bir çok yerde aynı tasviri kullandığını görebilirsiniz. Kan ve vahşet olguları hikayelerinde bulunmaz, bunlar dışındaki etkenler ile okuyucuyu etkilemeyi başarmıştır. Diğer bir gotik korku yazarı Edgar Allan Poe gibi hikayelerinin sonları karmaşık bir şekilde bitebilir. Bir anda okuduğunuz hikayenin sonu sizi şaşırtabilecek kadar, çarpıcı ve karışık olabilir. Yazarın diğer bir özelliği ise ırkçı olmasıydı ve bunu bir çok öyküsünde bie şekilde belirtmiştir. “Duvardaki fareler” isimli öyküsünde “Nigger Man” isimli kara bir kedi vardır. Bu kedi hiç bir şekilde sahibinin dizinin dibinden ayrılmaz ve efendisine bağlıdır. Lovecraft’ın buradaki değindiği nokta, siyah ırka mensup onlardır. “Nigger” siyahi bir insana denilebilecek, en ağır kelimelerden biridir.
11/11
Mitos

Ailevi sorunları, zorluklar ile geçen çocukluk dönemi, çevresinden soğuması, içine kapanması, yoksulluğu kısaca başından geçenler yazarın öykülerinin şekillenmesinde etkili olmuştur. Lovecraft’ın öykülerinde asıl dikkat çeken nokta içerikleridir. Yazar mitoloji, astronomi ve Arap kültürü hakkında oldukça araştırmış ve bilgi sahibi olmuştur. Bunlarıda öykülerinde kullanmıştır. Bir çok hikayesinde korku öğelerinin katmanını hazırlamak ve okuyucuyu atmosfere sokmak, edindiği bilgilerdeki bir çok olaydan yararlanır. Mitolojiler, efsaneler ve bazı konularda tasvir edilen mekanları, tanrıları, yerleri, kutsal eşyaları vs... öykülerinde kullanmıştır.

Howard Phillips Lovecraft son derece akıllı biriydi. Henüz üç yaşındayken okumaya başlamıştı. Geceleri yaşayıp gündüzleri ise uyurdu. Kendine ait ilginç yazı üslübü ve en önemlisi hikayelerinin içeriği onu ölümsüz kılmıştır. Diğer ünlü bir gotik korku yazarı Edward Allen Poe ile birlikte günümüz korku edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Bir çok yazara ilham kaynağı olmuştur.

"Sonsuza kadar yaşayan ölü değildir vee tuhaf zamanlarda ölüm bile ölebilir."

Howard Phillips Lovecraft

İkinci Görüş


Aykut Göker

Nicedir Undying tadında bir FPS oyunu arıyordum. İlerledikçe gerginliğin arttığı, korkunun üzerimize siyah bir örtü gibi çöktüğü, F.E.A.R.’daki gibi teknolojik donanımlı askerlerin değil de, sıradan insanların ortalarda kol gezdiği bir oyun hayal ediyordum. Hikayesi ve işlenişi bir hayli ilgi çekici olan Call of Cthulhu vardı aklımda. Uğur oynarken epeyce izledim, hatta Arda’nın oynayıp yazdığı Half-Life 2’den sonra en çok izlediğim oyun oldu bile diyebilirim. Zira türe getirdiği yenilikler ve oyunun kurgusu öylesine çekiciydi ki, kimi zaman ‘1920’lerde geçen bir korku filmi mi izliyorum acaba?’ diye kendimi sorguladım. FPS’de grafiği ön planda tutmayıp, yapay zekadaki bazı sorunları da sineye çektiğiniz vakit, karşınızda muhteşem bir oyun duruyor! İzleyenler veya oynayanlar göreceklerdir ki, Call of Cthulhu sıradan FPS’lerden çok öte, bir çok yenilik, harika kurgu ve etkileyici efektleriyle geliyor! Hiç başı dönen bir adamı kontrol edip, arkanızdan sizi öldürmek için gelen tuhaf insanların size yetişme korkusuyla uğraşırken, bir yandan da geçtiğiniz kapıların arkasına dolap, saat gibi nesneler çekip, zaman kazanmaya çalıştığınız kaç oyun oynadınız? Korku öğelerini monitör ekranından yaşamak istiyorsanız, mutlaka Call of Cthulhu’yu edinin!
Yorumlar 3
MK Okuru
MK Okuru 26.06.2025 07:25
Kalan Karakter: 300 Gönder
MK Okuru
MK Okuru 2.07.2020 12:33
Bu oyunu daha yeni oynadım bitirdim. 14 sene olmuş bu oyun çıkalı. Şimdi oynayınca grafikler çamur gibi geliyor da hakikaten sağlam oyunmuş zamanı için. Oynanış, konu, müzikler filan efso olmuş. Bence puanı en aşağı 95 olmalıydı. Eğer oynamayan varsa bu oyunu oynasın derim.
Kalan Karakter: 300 Gönder
MK Okuru
MK Okuru 5.08.2017 14:09
zaman ne çabuk geçiyo ya 11 sene olmuş bu oyun çıkalı daha tanıtımları dün gibi gözlerimin önünde.yeniden bitiricem.inceleme için yıllar sonra yorum yapim.güzel inceleme yapılmış zamanında çok detay verilmiş.yazan kişinin gözlerinden öperim.
Kalan Karakter: 300 Gönder
MK Okuru
MK Okuru 23.03.2017 22:53
bu oyun bir başyapıt 100 puanı bile hakediyor ama gel gelelim editör 82 vermiş okur puanı 76 ve yapımcı headfirst artık yok ben anlamıyorum insanların zevklerini bu oyunu oynayıpta atmosferine hikayesine kurgusuna bayılmamak mümkün değil 2017 senesine geldik bu atmosferi yaşatabilen oyun yok hala
Kalan Karakter: 300 Gönder
İlginizi Çekebilir