Hikaye anlatımı
Görsellik şahane
Silah ve düşman çeşitliliği
Müzikler güzel
Yükleme süresi neredeyse yok
Türkçe dil desteği
Sandbox tarafı pek olmamış
Müzik yönetimi
Tekrara düşen yan bölümler
Arayüz hantallığı
3D harita
Bana FPS oyunları say dediklerinde aklıma gelecek ilk üç oyundan biri olan Doom serisi (diğerleri Half Life ve Unreal) en yeni oyunu The Dark Ages ile geri dönüyor ve bu defa yeni üçlemenin karanlıkta kalan kısımlarına ışık tutuyor. Bakalım Doom: The Dark Ages bize neler sunuyor, zamanda geri gitmek oyunu ne kadar ileri götürmüş.
2016 yılında yayınlanan Doom oyunu Doom 64’ün devamı ve Doom Guy’ın cehennemde geçirdiği sürenin ardından Doom Slayer olarak dönüşünü müjdeliyordu. Hem Doom hem de Doom Eternal’da Slayer’ın cehennemden döndükten sonra başından geçen olaylar hakkında bilgi sahibi oluyorduk ama bunlar sağdan soldan topladığımız bilgiler halindeydi. Şimdi ise Slayer’ın bir savaş makinası olarak kullanıldığı ve bir krallığın son umudu olarak verdiği mücadeleyi yaşama fırsatını elde ediyoruz.
Hikayenin başında bizi kontrol altında tutan Maykrs’ın emirleri altında Night Sentinels’e yardım ediyor, bir yandan da ufaktan zincirlerinden kurtulma denemeleri gösteriyor. Hikaye ilerleyip “bırakın şu iblisleri döveyim” diye gaza geldikçe olacak olayları ve Night Sentinels’e yardım etme hikayemizi önceki iki oyunda codexleri okuyanlar az çok biliyor ama burada çok daha fazlasına şahit olmaya hazır olun. Hikaye arena kısımlarını geçip doğrudan savaş alanında iblislere cehennemi yaşatma kısmında başlıyor ve temposu neredeyse hiç düşmeden devam ediyor.
Doom Eternal ile birlikte hikayeyi daha fazla ara sahne ve sinematik anlatımla sunma tarafına da önem verdiklerini görmüştük. Doom: The Dark Ages ise bu tarafta biraz daha iyi hale gelmiş, Eternal’da yaptıkları “bak bu çok güçlü ama” derken karakterin içini doldurmayan ara sahnelerden daha fazlası var. Slayer güçlü ama hala zor durumda kaldığı noktalar oluyor ama bunları çok gaza getiren şekillerde aşıyor. Ara sahneler oyunun temposunu da bozmuyor, yeterli miktarda aksiyon içeren tatmin edici içerikler sunuyor.
Son olarak ara sahnelerin ve hikaye anlatımının artması ile çevredeki codexlerden lore öğrenme kısmının azaldığını söyleyeyim. Hala daha codex sayfaları bulunuyor ama bölüm başına 1 ya da 2 tane. Zaten hikayede öğreneceğimiz çoğu şeyi ilerledikçe görüyoruz. Bölümlerin büyük olduğunu ve bir sayfayı aramaya üşenebileceğimizi düşünürsek güzel olmuş.
Karanlık çağlardayız diye silahlarımız da eski tarz uyduruk şeyler olacak değil, sonuçta burası alternatif bir evren ve burada ejderhalar ile dev mecha robotlar birlikte savaşabiliyor. Tek bir zihin ile yönetilen daha tanrısal varlıklar olan Maykrs ile vikingleri andıran ama son teknoloji silahlarına sahip Night Sentinels isimli insan halkı bu gezegende karşılaştığımız ırklar arasında. Eh ekipmanlarımız da bu evrenin temasına uygun olarak tasarlanmış.
Öncelikle Doom Slayer’a bakalım, henüz 2016’da karşılaştığımız, iblislerin dönünce arkasını dönüp kaçtığı ölüm makinası değil… demek isterdim ama hala öyle. Hatta oyunun başında “Slayer’ı sonra düşünürüz önce insanlara bir bakalım” modunda plan yapıyorlar. Ama şu anda hücum ağırlıklı bir avcıdan çok, ağır zırhlı ve savunmaya da önem veren bir tank gibi oynuyoruz. Hem kalkanımız hem de ağır zırhımız ile darbeleri durduran, yürüdüğü yerleri inleten dev bir tank gibiyiz.
Karakterimizin gerçek bir tank olması, oyun tarzını da biraz daha savunmaya yönelik olacak şekilde değiştirmiş. Savaş alanında atlaya zıplaya düşman avlamak yerine gelen saldırıları savuşturup hemen ardından düşmanın ağzına gürzü oturtmak, attığı saldırı geri yollayıp üzerine kalkanı fırlatmak, öğütücünün içine atılan iblis kuru kafalarını cehennem kuvvetlerine toplu halde iade etmek gibi bir sürü farklı yöntem mevcut.
Oyunda en sevdiğim yenilik Testereli Kalkan oldu sanırım. Adeta Yüzbaşı Amerika gibi savaş alanına atlıyor, güçsüz düşmanları tek bir kalkan savurması ile beşer onar temizliyor, daha güçlü düşmanları ise kalkanın sersemletmesi ile durdurup yumruk ya da gürz gibi silahlar ile işlerini bitiriyorsunuz. Yeterince hasar gören kalkan ve zırhları anında yok eden kalkan aynı zamanda gelen saldırıları yansıtıp, üzerine takılan rünlerin etkisi ile ekstra etkiler de gösterme yeteneğine sahip. Düşman çok mu uzakta kaldı? Hemen kalkanı kaldırıp yüksek hızla düşmanın üzerine fırlıyor, hatta mümkünse testeresi ile iblisi ikiye bile ayırabiliyorsunuz.
Kalkan ile yeşil saldırıları geri sektirme mekaniği oyundaki savaşlarda önemli bir yere sahip ve bazı boss dövüşlerini bunu kullanmadan geçmek imkansıza yakın. Başlarda savaş temposunu düşürdüğü için endişelenmiştim ama Slayer tam olarak bu dövüş tarzına uygun şekilde silahlarla donatılmış. İsterseniz yine Döngüleyici ve Öğütücü gibi silahlar ile kalabalık grupların arasına dalıp hayatta kalmaya çalışabilirsiniz ama kalkan kullanımı özellikle yüksek zorluklarda çok önemli. Ama bir elinizde kalkan öbüründe gürz ile büyük katliamlar yapamıyorsunuz. Yakın saldırı ekipmanları sınırlı sayıda kullanıma sahip ve şarj etmek için farklı şartları sağlamak gerekiyor.
Doom’un glory kill sistemi bu oyunda biraz daha farklı bir şekilde geri dönüyor. Doom Eternal’da bu sistem benim oyun tempomu çok bozmuştu, saldırı kesip glory kill atmaktan oyunu QTA aksiyon oyunları gibi oynamaya başlamıştım. Bu defa sistem yüksek hasar verdiğiniz düşmana istediğiniz yönden saldırıp son darbeyi vururken kontrolün sizde olduğunu hissettiriyor.
İlk başta tanıtılan glory kill animasyonlarının basit bir yumruk ve tekmeden ibaret olduğunu düşünmüştüm ama ilerledikçe düşmanlara ve silahlara özel animasyonlar ile karşılaşmaya başladım. Üstelik birden fazla düşmanı zayıf hale getirirseniz birinden öbürüne atlayarak hızlı bir şekilde işlerini bitirebiliyor, uzaktan sersemlettiğiniz düşmana kalkan ile atlayıp testeresi ile kesip geçebiliyorsunuz. Can ve kalkan yenileme konusunda artık yakın dövüş saldırıları ve farklı seçenekler de mevcut olduğundan, glory kills savaşı yavaşlatan bir zorunluluktan keyfi bitirici saldırılara evrilmiş.
Oyunda kullandığımız silahların, tıpkı önceki oyunlarda olduğu gibi farklı modlarda çalışan sınıfları bulunuyor. Daha seri ama kısa menzilli atış yapabilen Doğrayıcı ile uzun menzilli, tekli atışlar yaparak adeta sniper görevi gören Delici gibi aynı mermiyi kullanan farklı silahlar var. Ama bu defa geliştirme kısmında da bir ayrım var. Örneğin Delici kullanırken seçtiğiniz geliştirmeye göre yerden Delici mermisi almanın bir sonraki saldırıyı güçlendirmesi ya da saldırı tuşuna basılı tuttuğunuzda zamanı yavaşlatıp nişan almayı kolaylaştırması mümkün. Bu geliştirmeyi bir kez aldıktan sonra istediğiniz zaman değiştirebiliyorsunuz. Ben yakından mücadele etmeyi tercih ettiğimden Süper Pompalı ile uzun vakitler geçirdim ama oyundaki silah sayısını oynadığımız süreye göre tatmin edici buldum. Bir de oyunun ağırlığına uygun olarak silahları değiştirme süreleri biraz uzun geliyor, seri şekilde silah değiştiremiyorsunuz. Oluşan boşlukları yakın dövüş saldırıları ile kapatarak bu sorunu çözdüm ben.
Savaşların büyük bir kısmını iki ayak üstünde silahlarımızla gerçekleştiriyor olsak da, farklı araçlar kullandığımız kısımlar da bulunuyor. Night Sentinels’in kurduğu savunma turretları, devasa iblislerle mücadele etmek için tasarlanan mecha robotlar ve ejderha gibi farklı yollar ile iblislerin başına bela oluyoruz. Peki bu araçlar ve bulundukları bölümler nasıl, haydi bakalım.
Turret kullanımı bölüm içerisine yerleştirilmiş özel kısımlarda mevcut, yani istediğiniz an bir turret bulup kullanamıyorsunuz. Kuşatma sırasında akın akın gelen düşmanları durdurmak ve özel atışı şarj edip büyük düşmanlara sıkmak ile geçen kısımlar. Fazla uzun sürse sıkıcı olurdu ama şu haliyle gayet tadında olmuş.
Slayer’a oldukça benzeyen dev robotumuzun başına geçtiğimiz bölümler de bulunuyor. Normalde tek tek uğraştığımız iblisleri tek bir darbe ile topluca temizlemek gaza getiriyor, titan sınıfı iblisler ile birebir dövüşmek de keyifli ama tam da beklediğim durum gerçekleşiyor, tekrar ediyor. Düşman saldırısını durdur, kendi saldırını yap, parry at sıranı bekle. Titanfall tarzı bir mecha dövüşü beklememek lazım yani. Yine de bu bölümlerin fazla uzun ve çok olmaması “yine mi mecha” dememizi engelliyor.
Gelelim ejderha bölümlerine. Ejderha çok güzel gözüküyor, sahneye girişi bile oyuncuyu gaza getirecek bir şekilde oluyor. Önce dar mağaralarda sonra açık alanlarda sürdüğümüz ejderhanın kontrolü de oldukça basit. Ama ejderhanın asıl sorunu yukarıda bahsettiğim diğer araçlar gibi bir noktada sıkıcı hale gelmesi ve kullanılan bölümün bunun için fazla uzun olması. Ejderha ile saldırıyı savuşturup güçlü saldırı yap, yıkılan bölgeye girip ejderhadan in, içerideki güçlü iblisi yen ve sonra tekrar ejderhaya bin. Bunu bir ya da iki kere yapsam yine kabul edebilirim ama biraz fazla uzamış. Zaten basit bir mekanik var, ejderhayı istediğiniz yere indirmek gibi bir seçenek de yok. Kısa ama epik mücadeleler yerine bu tarz bölümler olmasaydı keşke.
Bölüm tasarımlarını yaparken bazı kısımlarda açık dünyamsı bir hava vermek istedikleri sandbox bölümler var ve yukarıda bahsettiğim “fazla uzun olduğu için sıkıcı” sorunu olmuş. Görevleri istediğiniz sırayla yapabiliyorsunuz ama doğru yere ulaşmaya çalışırken boş mekanlarda geziyorsunuz ve oyunun temposu düşünce oyuncunun da modu düşüyor. Üstüne 3 boyutlu bir harita var oyunda ve sürekli döndüğü için yön bulmakta iyice zorlandım. Bu uzun kısımlar kötü 3D harita ile birleşince benim gibi “dur şu gizli anahtarı da bulayım da oyuncak toplayayım” diyen oyuncular için biraz eziyet haline geliyor.
Sonuçta oyunda testereli kalkanımızla, güçlü silahlarımızla ve düşmanların arasına yıldırım gibi inip ortalığı dağıtan Slayer ile en güçlü hissettiğimiz zaman yine iki ayaklı bir tank gibi ortalıkta dolaştığımız bölümler ve bunlardan oyunda oldukça fazla var. Temizlenecek iblis türü açısından da gayet dolu olan oyun, sunduğu farklı zorluk seviyeleri ile de oynanışı oyuncunun zevkine göre ayarlamayı başarmış. Çeşitlilik olsun diye eklenen diğer bölümler görevini yerini getirmiş ama tam ayarı tutturamamış gibi hissettim.
Doom: The Dark Ages son zamanlarda oynadığım en iyi gözüken oyunlardan birisi ve bunun yanında optimizasyonu da harika. DLLS açık ve kapalı şekilde farklı grafik ayarlarında oynadım ve 2K çözünürlükte DLLS olmadan bile yüksek grafik ayarlarında, Ray Tracing kapalıyken 60 fps ile oynayabildim. Ayrıca oyunun yükleme süreleri neredeyse yok gibi. Sıfırdan PC açıp oyuna girmem ve bölüme başlamam arasında geçen süre maksimum 1 dakikayı buluyor.
Oyunun arayüzü ile ilgili bir şikayetim var bunu da yazayım. Genellikle klavye mouse ile oynadım, denemek için birkaç bölümü DualSense ve Xbox kontrolcüleri ile de oynadım. Oyunun arayüzü kontrolcüler için yapılmış ve bu o kadar belli ki canımı sıkıyor. Silahı upgrade etmek istiyorum mesela, seçtiğim yere tıkladığımda basılı tutup upgrade etmesi gerekiyor ama hayır, önce tıklayınca seçiyor sonra bir daha tıklayıp basılı tutmak gerekiyor. Bu her menüde bu şekilde işliyor, normalde kumanda ile üzerine geldiğimizde aktif olan kısmı mouse ile tıklamadan aktif edemiyoruz. Kötü haritadan zaten bahsetmiştim, bari oyunda düzgün bir mini map olsaydı.
Doom 2016 ve Doom Eternal’da Mick Gordon sayesinde kulaklarımız bayram etmiş, oyunun gazını en az iki kat artıran müzikler dinleme şansına erişmiştik. Eternal sonrasında Mick Gordon ile yolları ayrılan firma bu oyunda müzikleri Finishing Move Inc’e emanet etmiş ve oyundan bağımsız olarak baktığımda gayet güzel bir iş ortaya koyduklarını görebiliyorum.
Ama oyun içinde bu müzikleri ne kadar iyi kullandıkları tartışılır. Savaşa giriyorum müzik başlamıyor, düşmanların yarısını hallediyorum daha yeni hareketlenmeye başlıyor, düşmanlar temizlenirken gitarlar devreye giriyor ve bir anda kesiliyorlar çünkü herkes ölmüş oluyor. Hele büyük haritalarda bomboş etrafı gezinirken hafiften tıngırdayan bir enstrüman eşliğinde bomboş kalıyorum. Sanki “bu oyunu oynayanların kafasını müzikle şişirmeyelim sürekli” demişler gibi hissediyorum ve bu oyunu kötü etkilemiş. Müziği yapanlara değil de müzik yönetmenine laf söylemem gerek sanırım. Boss savaşlarında falan gayet iyi müzikler, yine de bir Mick Gordon değil.
Doom: The Dark Ages yaklaşık 20 saatlik bir oynanış süresine sahip, bu da bölüm başına ortalama 1 saate denk geliyor. Kimi bölümler daha uzun, kimileri daha kısa ve hızlı olacak şekilde tasarlanmış. Ekstra eşya toplama ve ölüm hakkınızı kısıtlayan zorluk seçeneklerini de dahil edersek, tahmini 30 saati bulan bir oyun süresi olacaktır. Farklı bir diyarda geçtiğinden önceki oyunlara göre biraz yabancı bir temaya sahip diyarlar ve karakterler göze biraz garip gelebilir ama ben sevdim. Keşke şu sandbox yapısı yerine koridor yapısında kalsalar da tempoyu düşürmeseler diyorum ama bunu seven de vardır mutlaka.
Biraz daha yenilikçi, belki eski hayranlar tarafından beğenilmeyecek ama yeni oyuncuları kendine çekebilecek bir oyun sistemi barındıran, üstüne resmi Türkçe dil desteği ile gelen Doom: The Dark Ages’i beğendim, hatta oynarken Doom Eternal’dan daha fazla eğlendim. Daha anlamlı ara sahneleri, harika optimizasyonu, daha akıcı bitirici hareketleri ve testereli kalkanı ile Doom Slayer’ın macerası FPS severleri memnun edecektir. Müzik yönetimi, sıkıcı hale gelebilen sandbox bölümleri, parlaklığını çabuk kaybeden ejderha ve mecha bölümleri gibi problemler oyunu daha fazla övmemi engelleyen şeyler arasında.