Oyun dünyasında bazı terimler öyle kalıcı hale geliyor ki zamanla anlamını yitirmeye başlıyor. “Soulslike” ifadesi de bunlardan biri. FromSoftware’ın Dark Souls serisiyle hayatımıza giren bu etiket, bugün neredeyse her zorlu aksiyon rol yapma oyunu için kullanılmaya başladı. Ancak bu durum, hem geliştiriciler hem de oyuncular arasında giderek daha fazla tartışmaya yol açıyor.
Dark Souls’un başarısından sonra “Soulslike” kavramı, benzer mekaniklere sahip oyunları tanımlamak için popüler hale geldi. Dayanıklılık çubuğu, kaybedilen kaynakların geri toplanması, iç içe geçmiş seviye tasarımları ve yüksek zorluk gibi unsurlar, bu terimin temel bileşenleri olarak görüldü. Fakat zamanla bu özelliklerden yalnızca birini taşıyan oyunlara bile Soulslike denmeye başlandı. Bu da terimin giderek sulandırılmasına neden oldu.
Özellikle son dönemde Gamescom gibi etkinliklerde tanıtılan yapımlar, Soulslike etiketinin ne kadar kolay kullanıldığını gösteriyor. Lords of the Fallen 2 gibi yapımlar gerçekten bu türe uyarken, Valor Mortis ya da Phantom Blade Zero gibi oyunların yalnızca benzer mekaniklere sahip olması yetiyor. Oysa geliştiriciler, bu etiketin hem kendi çalışmalarını sınırladığını hem de oyunların farklı yönlerinin göz ardı edilmesine yol açtığını savunuyor.
Silent Hill f örneği de bu tartışmayı gözler önüne seriyor. Sadece yakın dövüş odaklı olması ve dayanıklılık çubuğu bulundurması, oyunun bir Soulslike olduğu iddiasına yol açtı. Ancak yapımcı Motoi Okamoto, bunun yanıltıcı bir yaklaşım olduğunu belirterek eleştirileri reddetti. Ona göre bu mekanikler zaten önceki Silent Hill oyunlarında da vardı ve Dark Souls’a özgü değildi. Bu çıkış, terimin ne kadar kolay yanlış kullanıldığını bir kez daha ortaya koydu.
Kavramın bu şekilde genişletilmesi, oyuncular arasında da yorgunluk yaratıyor. Çünkü her oyunun Soulslike olarak lanse edilmesi, türün gerçekten yenilikçi örneklerinin gölgede kalmasına yol açıyor. Lies of P veya Wuchang: Fallen Feathers gibi yapımlar, özgün görsel dünyaları ve yenilikçi mekanikleriyle öne çıkarken bile hâlâ “Soulslike” etiketiyle anılıyor.
Oysa geliştiriciler, Satoru Iwata’nın sözlerini hatırlatarak yalnızca var olanı genişletmek yerine yeni şeyler denemek gerektiğini vurguluyor. Bu da gelecekte daha özgün ve bağımsız tür tanımlarına kapı aralayabilir.