Oyundaki ara yüze geldiğimizde ise ilk oyundaki sadelikten hiçbir şey kaybetmezken ekranın tepesine yeni eklenen pusula epey yararlı oluyor. Yan görevler veya yeni ana görevin işaretlendiği pusula sayesinde artık hedefinize daha rahat ulaşabiliyorsunuz. Öte yandan dilerseniz siz de haritada kendi istediğiniz bir noktayı işaretleyip buraya giderken pusuladan yönünüzü belirleyebiliyorsunuz.
Sesler ve müzikler içinse söylenecek tek kelime; mükemmel. Gerçi oyun içinde pek fazla müzik olmasa da sesler tıpkı ilk Batman oyunundaki gibi kaliteli kaydedilmiş. Gerek karakter konuşmaları, gerek ortam sesleri, gerekse savaşlardaki sesler gerçekten müthiş. Özellikle uçarken rüzgarın sesi bile size ne kadar hızlı ya da yavaş uçtuğunuzu anlatmaya yetiyor.
Bu bir kahramanlık hikayesi değilİşin teknik kısmını bitirdikten sonra gelelim esas olayımız hikayeye. Elbette size bütün hikayeyi anlatmayacağım, zaten çok kısa bir özetini yukarıda da belirttim ancak hikayeye kaba taslak baktığımızda Batman: Arkham City, ilk oyundan daha fazla gizem ve sürpriz içeriyor. Ana hikayenin yeri ayrı ancak yan görevlerin bile hikayelerinin altı dolu olması Rocsteady’nin işi ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor.
Spoiler olabilir belki ancak bunu söylemeden geçemeyeceğim. Ana hikayemizin iki baş karakteri mevcut, Batman hariç tabi ki. Bunlardan bir tanesi Hugo Strange, diğeri ise Joker. Her ne kadar ikisinin de temel hedefi aynı da olsa yolları oldukça farklı. İlk başlarda Joker sanki ikinci plana atılmış gibi gözükse de... Canım, Joker işte bu, bariz olan bir şeyi söyletmeyin bana.
O kadar ince ve güzel işlenmiş bir ana hikaye var ki AC’de, eminim bir süre sonra “Yan görevleri oyunu ikinci kez oynadığımda yaparım, şimdilik şu hikayeye devam edeyim” diyeceksiniz. Çünkü olaylar çok güzel bir kurgu içinde gidiyor. Her karakter gerektiği kadar ve doğru yerde kullanılıyor. Üstelik alan geniş olduğu için karakter bolluğundan da geçilmiyor. Ve sizi biraz daha meraklandırmak için şunu söyleyelim; Batman: Arkham City’nin sonuna çok ama çok şaşıracaksınız.
Dark Knight filmini eminim ki hepiniz izlemişsinizdir. Burada Joker’in hayat felsefesi, her insanın özünde kötü bir varlık olduğu ancak toplumsal yaptırımlardan dolayı özgür davranamadığı yönündeydi. Batman ise bunun tam tersini savunuyor ve ona –kendi ağzından söylemese bile- yaptıklarını örnek gösteriyordu.
Bildiğiniz gibi Batman hiç kimseyi öldürmez. Karşısındaki ne kadar kötü olsa bile. Oyunda da karşımıza çıkan bütün düşmanları bayıltırız. Hatta Batman Begins filminde Ras’al Ghul’a söylediği son sözü hatırlarsak:
“Seni öldürmeyeceğim, ama seni kurtarmak zorunda da değilim” diyerek bu konuya bakışının nasıl olduğunu tam olarak anlayabiliriz.
İşte AC’nin hikayesinde de işlenen konulardan bir tanesi bu. Gerek Ras’al Ghul’da, gerekse Joker’de sürekli olarak kimseyi öldürmeyeceği mesajını bizlere veriyor. Bu arada oyundaki tek düşmanımız etraftaki kötü adamlar değil. İlk oyunun da gizli baş kahramanı olan TITAN adındaki ilaç ikinci oyunda Batman’e bulaşıyor. Bunu bir spoiler olarak görebilirsiniz ancak bu olay oyunun daha başlarında oluyor ve oynanışa hiçbir etkisi olmuyor. Bu yüzden söylemeyi uygun buldum.
Gerek ana hikaye gerek yan görevlerin hikayeleri bir an olsun monotonlaşmıyor. Yan görevler genellikle diğer kötü adamlardan geldiği için hepsinin kendine has karakteristik bir yapısı mevcut ve onları çok güzel yansıtıyor. Hatta bazı yan görevler bir nevi ufak campaing’lere dönüşüp birden fazla görevi içerebiliyor.
Kısacası oyunun konusu, diyalogları ve kurgusu muhteşem bir şekilde hazırlanmış