ArtılarDilediğinizi yapabildiğiniz özgür bir dünya, başarılı karakter modellemeleri, detaylı ve uzun süre oyalayacak görevler, atmosferi tamamlayan ses efektleri
EksilerKimi animasyon hataları, dövüş sistemi eskiye nazaran daha kolay
Yaklaşık 10 senedir beklediğimiz efsanevi RPG geri döndü. Özgür oynanışı,
kullanıcıyı her an şaşırtmaya yönelik senaryosu ve açık dünyası ile büyük
övgüler toplayan Fallout, yapımcılarının girdiği maddi sorunlara ve hakkının el
değiştirmesine rağmen yine karşımıza çıkmaya başardı. Bilmeyenler mutlaka
olacaktır, özellikle eski oyuncuların büyük saygı duyduğu ve Post apocaliptic
adı verilen, yok olan medeniyetin üzerinde hayatta kalma mücadelesi verme
temasını en iyi yansıtan yapımdır Fallout. Gelmiş geçmiş en iyi oyunlar arasında
gösterilen Fallout, yok olan insan medeniyetinin yeniden yapılanma içine
girişini ve hayatta kalan tek tük insanların da yer altında bulunan “Vault”
isimli sığınaklarda hayatını devam ettirdiğini konu alır. İnsanlar Vault
içerisindeki yaşamlarına devam ederken, dışarıda neler olup bittiğinin farkında
değildir.
En başından başlamak
Vault içerisinde yaşayan halk, dış dünyayı saran yüksek radyoaktiviteden dolayı
çok tehlikeli olduğunu biliyor ama dışarıda kimsenin canlı kalamayacağını
düşünüyordu. Hayatta kalmayı başaran börtü böceğin ise radyoaktiviteden
etkilenip, kana susamış yaratıklara dönüştüklerini tahmin ediyorlardı.
Tahminlerinde yanılmamıştı Vault halkı. Gerçekten de dış dünya, tahmin edilemez
düşmanlarla ve şekil değiştirmiş yaratıklarla doluydu. Vault halkının bilmediği
ise, diğer Vault’ların içindeki insanların güvenli biçimde hayatlarını devam
ettirdiklerini düşünmeleri idi. Çünkü pek çok Vault’un yeri dış dünya canlıları
tarafından tespit edilmiş, yağmalanmış ve içinde yaşayanlar da öldürülmüştü.
Hayatta kalan diğer insanlar ise radyoaktivitenin ölümcül sınırlarda gezdiği
mekanlarda yeni şehirler kurmuş ve kaderlerine razı biçimde yaşamlarını
sürdürmeye çalışmaya başlamıştı. İlk iki oyun bize yeniden kurulan bir
medeniyetin ilk izlerini gösterdi. Harabeler içinde yaşayan insanlar,
yaşamlarını sürdürebilmek için her türlü pis işi rahatlıkla yapabilecek
haldeydi.
Üçüncü bölüm, ikinci oyundan yaklaşık 30 yıl sonra, 2277 yılında geçiyor. Vault
101 içinde doğmuş olan (en azından babamız tarafından bize öyle söyleniyor) bir
karakteri canlandırıyoruz. Senaryo o kadar detaylı biçimde işleniyor ki,
maceraya doğum sahnemizle başlıyoruz. Dünyaya geldiğimiz anda babamız karşılıyor
bizi ve o andan itibaren RPG oyunlarının klasiği olan, karakter özelliklerini
belirleme seanslarını geçiriyoruz. Bu işlem çok akıllıca kurgulanmış. Mesela
babamız bize baktığında “Acaba kızım mı, yoksa oğlum mu oldu” diye soruyor ve
biz de kız ya da erkek seçeneğine tıklayarak bu soruyu yanıtlıyoruz. Keza isim
seçiminde de aynı olay oluyor. Annemiz, bizi doğurduktan kısa süre sonra hayata
gözlerini yumuyor ve adım adım büyüyüşümüzü izliyoruz. Babamız bize, “Bakalım
büyüyünce nasıl görüneceksin?” dediğinde ise karakter yaratım ekranına
ulaşıyoruz. RPG oyunlarından çok iyi bildiğimiz bu karakter yaratma ekranı fazla
detaylı değil ama kendinize has bir model oluşturmanıza yetecek kadar seçenek
sunuyor.
Bir yıl sonra, kontrolleri öğrendiğimiz sahnede, bir bebek olarak ilk
adımlarımızı atıyoruz. Biraz daha büyüdükten sonra ise karakterimizi
şekillendirecek olan testten geçiyoruz. Bize 10 tane durum anlatılıyor ve bu
durumda nasıl tepki vereceğimiz soruluyor. Verdiğimiz cevaplar neticesinde
karakter tahlilimiz oluşturuluyor ve otomatik olarak yetenek ağacında puanlar
dağıtılıyor. Açık konuşmak gerekirse benim verdiğim cevaplar neticesinde oluşan
karakter biçimini çok beğenmediğimi için değiştirmeyi uygun gördüm.
Karakterlerin temel yapısını belirleyecek 7 adet özellik var. Güç (Strength),
sezgi (Perception), dayanıklılık (Endurance), karizma (Charisma), zeka (Intelligence),
çeviklik (Agility) ve şans (Luck) yeteneklerimiz bulunuyor. Seviye atladıkça bu
özelliklerimize puan vermenin yanı sıra, bizi çorak Fallout topraklarında daha
üstün bir savaşçı haline getirecek becerilerimiz de bulunuyor. Her seviye
atlayışımızda uzun bir liste halinde karşımıza çıkacak olan becerilerden
istediğimizi seçebiliyoruz, ki bu da oyunda nasıl ilerleyeceğimize dair ipucu
verecek. Karşısına çıkanı ezip geçen bir savaşçı mı olacaksınız, yoksa karizması
ile herkesi ikna yeteneğine sahip uzlaşmacı biri mi olacaksınız? Verdiğiniz
puanlar sayesinde bu soruyu da cevaplamış oluyorsunuz.
Tüm eğitimler bittikten sonra ise yavaş yavaş özgürlüğümüze kavuşuyoruz.
Çevremizdeki insanlarla konuşabiliyor, karar verebilme yeteneğine sahip
oluyoruz. Bir sabah uyandığımızda ise babamızın ortadan kaybolduğu söyleniyor.
Her nasıl olmuşsa bir anda Vault içerisinde kaotik ortam hüküm sürüyor ve
içeriye girmiş dev böcekler ile kapışıyoruz. Babamızın nereye gittiği hakkında
en ufak bir fikrimiz yok ve çevredeki kimse de bize dostça yaklaşmıyor. Bu andan
itibaren özgürlüğümüz de ortaya çıkıyor. Kimseye görünmeden kaçacak mısınız?
Yoksa karşınıza çıkanı öldürecek misiniz? Ben öldürmeyi tercih ettim. Vault’tan
çıkmak için gerekli olan şey kalıyor geriye o da Vault’un yöneticisi olan
“Overseer”in şifresini almak. Önünüzde iki seçenek var, ya ikna edip şifreyi
alacaksını ya da onu öldürerek şifreyi ele geçireceksiniz. Vault kapısını açıp,
mağaranın ucuna gittiğinizde ise son kez karakterinizden emin olup olmadığınız
soruluyor. Eğer yarattığınız karakterde hoşunuza gitmeyen nokta varsa,
değişiklik yapmak için son fırsatınız burası. Tahta kapıdan dışarıya
çıktığınızda ise artık Fallout’un uçsuz bucaksız, dünyası ayaklarınızın altında
uzanıyor.
Çorak topraklara hoş geldiniz
Vault’un kapısından çıktığınız anda bilinmeyene doğru adım atmaya başlıyorsunuz.
Karşımızda uçsuz bucaksız bir manzara var ve araştırılmayı bekleyen kocaman
Fallout dünyası ayaklarımız altından ufka doğru uzanıyor. Yapımcı firma
Bethesda’nın bir önceki oyunu Oblivion’un grafik motorunu kullanacak olduğunu
zaten biliyorduk. Oyunun her görüntüsü de bunu ispatlıyor zaten. Hem üçüncü kişi
görünümden hem de birinci kişi görünümden ilerleyebileceğimiz Fallout 3,
araştırma anlamında önceki oyunlardan farklı değil, ama biraz daha özgür
olduğumuz açık. Kişisel fikrimi sorarsanız, Vault’tan dışarıya çıktığım zaman
çok daha etkileneceğim bir sahne bekliyordum ama dış dünya fazlasıyla donuk gibi
gözüktü gözüme. Evet dört bir yan terk edilmiş mekanlarla dolu ama yine de
çevredeki cisimlerin yere çivilenmiş gibi duruyor olması moralimi bozmadı değil.
Neyse ki atmosferi bize yaşatan sesler çok kaliteli de gerçekten kendimizi
oradaymışız gibi hissediyoruz.
Çevreyi incelerken diğer insanları ve yaratıkları da es geçmek olmaz. Üçüncü
boyuta geçiş ile birlikte detay seviyesi de artan yaratıkların daha ürkütücü bir
hal aldığını da söyleyebiliriz. Karşımıza çıkan yaratıkların hepsi
radyoaktiviteden nasibini almış ve deyim yerinde ise görüntü anlamında birer
zombiye dönüşmüş. Kimi hala uzlaşmacı tavrını sürdürür ve bizlerle diyaloga
girerken, kimi ise gözünü kan bürümüş canavara dönüşmüş. Kimi insanlar ise
hayatta kalma mücadelesinin verdiği saldırganlıkla, içinde bulundukları
mekanları canları pahasına koruyor ve oradan geçiyor bile olsanız size
saldırmaya dünden razı tavır sergiliyor. Karakter modellemeleri gerçekten
detaylı. Eğer sisteminiz iyiyse ve maksimum ayarlarda oynarsanız, çok kaliteli
modellemelere sahip oluyorsunuz. Ancak çevre için aynısını söylemek mümkün
değil. Şöyle ki, çevreyi incelediğiniz zaman her şey çok kaliteli duruyor ama
yanına gidip baktığınızda o etkisini yitiriyor. Peki bu grafikler insanı oyundan
soğutuyor mu? Hayır! İçinizdeki araştırma hissini köreltiyor mu? Ona da kocaman
hayır!
Dış dünya o kadar acımasız ki, bir bölgeden diğerine yolculuk yaparken her an
saldırıya hazır olmanız gerekiyor. Sadece mutasyona uğramış yaratıklar değil,
aynı zamanda delilik sınırlarında gezinen diğer insanlar da büyük tehlike
oluşturuyor. Üzerinizdeki zırhı gören ya da elinizdeki silahı beğenen her
yabancı potansiyel bir düşman. Bazen sadece onun bölgesinin yanından
geçiyorsunuz diye saldırıyorlar. Radyoaktivite yüzünden mutasyona uğramış,
benliğinden çıkmış ve dev boyutlara ulaşmış yaratıkları da unutmamak gerek.
Önceki bölümlerden hatırladığımız dev akrepler de yine karşımıza çıkıyor.
Üstelik bu sefer çok daha iri ve daha korkutucu biçimde.
Şehirler arası seyahat ederken sıkılmamamız için bir seçeneğimiz var, o da
bileğimizdeki Pip-Boy’un radyosu. Kahramanımızın bileğindeki PIP-Boy 3000
sayesinde müzik dinleyebiliyor, yakın mesafe içerisindeki radyo yayınlarını
alabiliyor. Galaxy News isimli radyo frekansında hayatta olup olmadığını henüz
bilmediğimiz bir DJ hem müzik yayını yapıyor hem de 1940 yılına ait haberleri
yayınlıyor. Radyo aynı zamanda yakın mesafedeki yardım sinyallerini de
yakaladığı için, kimi görevleri de radyo sayesinde edinebiliyoruz. Tabii ki bu
görev vermeye çalışan ses yayınlarının tuzak olma ihtimali de var. Gidip
gitmemek size kalmış.
Çevreyi araştırmayı seven biriyseniz, Fallout 3 bu konuda sizi hayal kırıklığına
uğratmayacak. Çünkü her çöp kovası, posta kutusu ya da tek edilmiş çanta,
potansiyel birer ganimet kaynağı. Kimi zaman bir posta kutusundan 3-4 tane el
bombası elde etmeniz bile mümkün. Tabii bu durum aynı şekilde girdiğiniz evler
için de geçerli. Ancak eve girip de her şeyi almaya kalkarsanız, hırsızlık
nedeniyle karmanız düşecektir.
Savaşıyorum öyleyse varım
Fallout 3’ün üçüncü boyuta geçmesi ve FPS görünümüne ulaşmasının ardından
hakkında en çok soru sorulan konu hiç şüphe yok ki savaş sistemi olmuştu.
Bildiğimiz üzere savaş sistemi gerçek zamanlı olmasına rağmen zamanı
durdurabilme imkanımızın da sunulmasıyla farklı bir havaya bürünmüş. Açık
konuşmak gerekirse savaş sistemi, önceki Fallout oyunlarına alışmış olanlar için
çok farklı gelecektir. İster gerçek zamanlı isterseniz de zamanı durdurarak
düşmanlarla savaşıyoruz. Gerçek zamanlı dövüş, tıpkı Oblivion’da olduğu gibi.
Ancak Fallout dünyasında bu savaş sistemi benimsenecek gibi değil. En azından
ben bir türlü alışamadım. Eğer FPS oyunlarına hayran biriyseniz, hoşunuza
gidebilir, ama gerçek bir Fallout oyuncusu fazlasıyla düz olan bu savaş
sistemini benimsemeyecektir.
Düşmanla karşılaştığınızda VATS (Vault Tech Assited Targeting System) ismi
verilen ve zamanı durdurabildiğimiz bir dövüş sistemine geçiş yapabiliyoruz. Bu
moda geçtiğimiz anda düşman olduğu yerde donup kalıyor ve neresine ateş
ettiğimizde ne kadar hasar verebileceğimizi, bu saldırı tipi için ise ne kadar
efor sarf edeceğimizi gösteren bir grafik ekranına geçiş yapıyoruz. Bazı
yaratıklar sadece belli bir bölgeden hasar aldığı için gerçek zamanlı dövüş
yerine zamanı durdurarak ilerlediğimiz VATS modunun daha akıl karı olduğu
ortada. Eski tur tabanlı savaş sisteminin oldukça değiştirilmiş bir biçimi olan
bu sistemin fazlasıyla basit olduğunu söyleyebiliriz. Eskiden sanki satranç
oynar gibi yerimizi seçer, yapacağımız saldırıları iyice düşünüp öyle harekete
geçerdik. Yeni oyunda ise nereye vuracağımızı seçiyoruz ve kolayca düşmanı alt
ediyoruz.
Savaşlardaki en büyük dayanağımız olan ateşli silahlar ise kolay bulunur şeyler
değil. Hatta silah edinseniz bile boş yere kurşun harcamamak için kullanmadan
evvel iki kez düşünmeniz şart. Genelde daha fazla silah sahibi olmanın kuralı
daha fazla düşman öldürmekten geçiyor. Bu da bizi kısır bir döngünün içine
sürüklüyor. Gereksiz kurşun harcamamak için önünüze çıkana saldırmak
istemeyeceksiniz, ama aynı zamanda onun silahını, zırhını ve parasını almak için
de öldürmekten başka çareniz olmadığını da düşüneceksiniz. Elimize geçen
silahların ise aslında birer hurda olduğunu unutmamak gerek. Yıllar bu
silahlardan çok şeyi alıp götürmüş. Ateş etme yeteneklerini kaybetmemiş olsalar
da isabetsiz atışlar yaptıkları için işe yaramaz bir görünüm çiziyorlar. Neyse
ki yapımcılar her türlü silahı geliştirebilmemize imkan tanımış. Yol boyunca
toplayacağımız parçaları elimizdeki silahlara monte ederek daha güçlü modelleri
kendi başımıza üretebiliyoruz.
Gerek görevleri tamamlayarak gerekse karşımıza çıkanları öldürerek deneyim puanı
kazanacak, zamanı gelince de seviye atlıyoruz. Bethesda’nın bir öndeki oyunu
olan Oblivion’da sizinle birlikte tüm dünyanın da seviye atlaması gibi enteresan
bir durum mevcuttu. Neyse ki böyle bir hataya düşülmemiş ve Fallout’ta klasik
seviye sistemi geri dönmüş. Tahmin ettiğiniz gibi her seviye atlayışımızda yeni
beceriler kazanıyor, yetenek tablosu içinde dilediğimiz gibi puan
harcayabiliyoruz. Macera boyunca nasıl bir yol izleyeceğinizi belirleyip
puanlarınızı da buna göre dağıtmanız hayati önem taşıyor. Belli bir konuda
uzmanlaşmaz, her yetenekten biraz edinirseniz, hayatta kalmanız kolay
olmayacaktır.
Serinin en büyük özelliklerin biri kullanıcıyı sonuna kadar özgür bırakmasıydı.
Size yapacağınız görev söyleniyor, nasıl yapacağınız ise size kalıyordu. Bir
karakterin cebindeki objeyi ister onu ikna ederek, ister kurşun yağmurunuzla
kevgire çevirmek suretiyle, ister karşılığında bir görev yaparak, isterseniz de
sinsice yaklaşıp cebinden çalarak alabiliyordunuz. Aynı sistem burada da
geçerli, ama tabii ki biraz daha detaylı biçimde karşımıza çıkıyor.
Karakterinizin becerilerine bağlı olarak ikna kabiliyetinize ya da silah
kullanmadaki becerinize güvenebilirsiniz. Unutmamanız gereken ise yaptığınız her
şeyin bir karşılığının olması. Karşınıza çıkanı öldürürseniz, o bölgede katil
ilan edilebilir ve herkesi karşınıza alabilirsiniz. Aynı şekilde sadece
uzlaşarak ilerlemeye çalışırsanız, yeterince silah ve zırh sahibi olamaz, ani
saldırılara karşı savunmasız kalırsınız. Burada iyi düşünüp karar vermek
gerekiyor.
Oyunun farklı sonlarla bitmesine neden olacak unsur, karma sistemi. Diğer
insanlarla girdiğimiz diyaloglar ve genel olarak tutumumuz, karma sistemi
içerisinde olumlu ya da olumsuz puanlar almamıza neden oluyor. Karşımızdaki
insanlara iyi davranır, genel olarak insanlığın iyiliği için hareket edersek
olumlu karma puanı alıyoruz. Yapacağımız görevlerde verdiğimiz kararlar da
karmamızı etkileyecek elbette. Söz gelimi sırf para uğruna onlarca insanın
öleceği bir görevi tamamlarsak eksi karma puanı alacağız. Karmamızın yapısına
şöhret kazanacak, karşımıza çıkan insanlarla da ona göre iletişime gireceğiz.
Kimi insanlar düşük karmamız yüzünden bizimle iletişime girmeyebilecek.
Grafik her şey mi?
Görsel açıdan oyunun ortalamanın üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. Karakter
modellemeleri çok başarılı. Maceranın her anında Oblivion’u andıran sahnelere
şahit oluyorsunuz. Grafiklerin en kötü yanı ise animasyonlarda karşımıza
çıkıyor. Eğer kamerayı uzaklaştırır, üçüncü kişi görünüme geçerseniz,
karakterinizin animasyonlarından hiç memnun kalmayacağınızdan emin
olabilirsiniz. Aynısı diğer karakterler için de geçerli. Kimi dokulardaki düşük
kalite gözlerden kaçmıyor, ama büyük haritalarda bunlar göz ardı edilebilir.
Seslendirmeler beni çok memnun etmese de seslerin ve müziklerin harika olduğunu
söyleyebilirim. Özellikler çevre sesleri insanı gerçekten orada olduğunu
hissettiriyor.
Oynanışta sunulan serbestlik Fallout 3’ün en büyük avantajı. İster elindeki
silahı çılgınca kullanan bir asker olun, isterseniz gölgelerde gezinen ve
rakiplerinin cebinden para çalan bir hırsız olun, Fallout 3 ile iyi vakit
geçireceksiniz. İçerdiği hatalar kesinlikle göz ardı edilebilir türden. Serinin
müdavimi de olsanız, ilk kez oynayacak da olsanız, çok eğleneceğinizi
bilmelisiniz.
aşırı derecede ingilizce gerektiren bi oyun ben fallout 4 çıkmadan önce neymiş bu oyun diye indirdim güzel ama ingilizce bilmiyorsanız yandınız oyun aşırı zorlaşıyor bende gidip şimdi new vegas indircem çünkü onda türkçe yama var benim amacım merakımı gidermek fallout 3 olmıcak bu iş