Nedir, ne değildir? Bölüm 4: Silent Hill'in karakterleri ve anlamları #3
Hürcan Köse22.04.2017 - 10:00
Silent Hill 3'ün kan ve pas rengindeki dünyası sizleri bekliyor
Sevgili Silent Hill hayranları, hepinize tekrar merhaba. Bir haftalık, ufak bir moladan sonra yazı dizimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sahi, nerede kalmıştık? Ah, evet. Serinin en iyi oyununun, en anlamlı ve eşsiz karakterleri ile canavarlarına değinmiş ve Silent Hill 2'ye kısmen yüzeysel bir bakış atmıştık. Korkunç Blue Creek koridorlarında mankenlerden kaçmış, hastanede hemşirelerle yüzleşmiş, Piramit Kafa tarafından bir çatıdan aşağı atılmış ve en nihayetinde Mary ile karşılaşıp maceramızı sonlandırmıştık.
Söz verdiğim gibi bu bölümde de serinin üçüncü bölümünde bulunan önemli karakterlere ve canavarlara değinip, seri ve özel olarak üçüncü oyun hakkında nasıl bir anlam taşıdıklarından bahsedeceğim.
Öncelikle, Silent Hill 3 serinin ilk oyunu ile direkt alakalı, hatta bir bakıma onun devamı olduğu için yazı dizimin ikinci bölümünde tanıttığım bazı Silent Hill karakterlerini bu yazıda tekrar, anlatmadığım detayları ile göreceksiniz. Aman ha, "ben bu karakteri geçen yazıda okudum" deyip geçmeyin. Zira aynı şeyler yazmayacak.
23 Mayıs 2003'te PlayStation 2 platformu için piyasaya sürülen Silent Hill 3, kişisel olarak söylemem gerekirse kaliteli bulduğum son ana seri Silent Hill oyunuydu. Birçoğunuzun Silent Hill 4'e haksızlık ettiğimi düşündüğünü biliyorum. Ancak Silent Hill 4'ten neden hoşlanmadığımı gerekli bölümde dile getireceğim merak etmeyin. Hoşlanmasam bile onu da ana seriden saydığımı, en azından Homecoming veya Downpour gibi bir facia olmadığı için müteşekkir olduğumu da belirtmeliyim.
Lafı daha fazla uzatmayıp yazıya geçiş yapmadan önce ufak bir şey daha söylemek isterim. Yazı dizisine başladıktan sonra Silent Hill hakkında merak edilen bazı özel şeylerin bulunduğunu ve okurların bu merak edilenleri bana ulaştıramadığını öğrendim. Silent Hill hakkında özellikle sormak istediğiniz herhangi bir şey olursa isterseniz buradan yorum atabilir, isterseniz direkt olarak bana Facebook veya Twitter üzerinden kişisel mesaj yoluyla ulaşabilirsiniz. Bu yazı dizisini sizlere sunarken özellikle egoist/ukala/çok bilmiş bir duruş sergilememek, itici olmamak ve sizi de hem bu seriden hem de kendimden soğutmamak için elimden geleni yapıyorum. Özellikle öğrenmek istediğiniz bir şey varsa, kesinlikle sormaktan çekinmeyin.
Bunu da çözdüğümüze göre peluş tavşanınıza sarılın ve lunaparkın en gözde oyuncağı olan hız trenindeki yerinizi alın. Adrenalin dolu bir yolculuğa çıkıyoruz.
Heather Mason
Adeti bozmadan bu yazıya da oyunun ana karakteri ile başlıyorum. Eğer yazı dizimin geçmişteki bölümlerini de okuduysanız aslında Heather Mason ile çoktan tanıştınız. Cheryl adı tanıdık geldi mi?
İlk Silent Hill oyununun asıl sonuna göre Harry Mason, Sessiz Tepe'den kaçarken Alessa ona yaklaşıp yeni doğmuş bir bebeği takdim ediyor. Bu bebek hem Harry'nin evlatlık kızı Cheryl'ın hem de Sessiz Tepe'nin acı dolu manifestolarını yaratan hayal gücünün sahibi olan Alessa'nın tek bir beden içinde hayat bulmuş haliydi. Bu tek bebek, aslında iki ayrı insan ruhunu içinde barındırıyordu. Harry Mason, Sessiz Tepe'den kısmen başarılı bir şekilde kaçtıktan sonra bebeği de alıp Portland'a taşındı. Paranoya ve korku ile beraber, alabileceği mümkün olan en mantıklı karar buydu.
Aslında Heather ile hiç karşılaşmayabilirdik. Neden mi? Çünkü kendisi şu anda ölü olabilirdi. Harry aslında ilk başta yaşadığı kafa karışıklığı ve sahip olduğu tarifsiz korku ile paranoyanın da etkisiyle bebeği boğarak öldürmek ve onu bir köşede bırakmak istemişti. Bunun sebebi de bebeğin Alessa'nın yeniden doğmuş bir hali olduğunu düşünmesiydi. Sonuçta bildiği kadarıyla Alessa, Sessiz Tepe'deki korku dolu macerası boyunca Harry'ye zor anlar yaşatan varlıkların kaynağıydı ve Cheryl'ı da Harry'den uzaklaştırmakla görevliydi. Ancak tüm bunlara rağmen Harry Mason, bebeği bağrına bastı ve büyüttü. Sonuçta eşini kaybetmişti. Çok sevdiği evlatlık kızı garip bir şekilde ortadan kaybolmuş ve bir şekilde bu bebeğe dönüşmüştü. Kaybedecek neyi vardı ki artık? Hiçbir şey.
Bebeği büyütmeye karar verdikten sonra ona tekrar Cheryl adını veren Harry bu kararından dolayı kendini pek iyi hissetmiyordu ancak bebeğin adı bir süre Cheryl kaldı. Ta ki Portland'daki saldırıya kadar. Sessiz Tepe'den kaçtıktan beş sene sonra bir Order üyesi tarafından saldırıya uğrayan baba ve kız, Harry'nin Order üyesini nefsi müdafaa sonucu öldürmesi ile atlatılır. Paranoyası gittikçe artan Harry, bir daha aynı şeyi yaşamamak adına Cheryl'ın adını Heather olarak değiştirmiş ve saçını da sarıya boyamıştır. Daha sonra başka bir şehire taşınan baba ve kız, Daisy Villa Apartmanları'na taşınmıştır.
Aslında tam da Harry'nin düşlediği gibi Heather, sıradan genç bir kıza dönüştü. Alışveriş yapmayı seven, kimi zaman dengesiz hareketlere ve duygusal çalkantılara sahip olan Heather, çabuk sinirlenen yapısı ile ön plana çıkar. Hiç ummadığınız bir anda ufak bir detaya takıp anında sinirlenen ve sesini yükseltmeye başlayan Heather, aynı zamanda keskin bir dile de sahiptir. Anlayacağınız kendisi gerçek bir 21. yüzyıl kadını.
Geçmişinde bazı olayların ters gittiğini az çok bilen fakat Silent Hill'de yaşanan olaylara dair doğal olarak hiçbir şey hatırlamayan Heather'ın aslında en acı yönlerinden birisi de budur. Üçüncü oyun boyunca başına gelen olayların neden özellikle onu hedeflediğini bilmeyen, yanlış yaptığı şeyin ne olduğunu bir türlü anlayamayan Heather tek suçunun Alessa'ya dair bir şeyler taşımak olduğunu çok sonra anlayacaktır. Bu dünyada nereye ait olduğunu bilmeyen ve bağlanma sıkıntıları yaşayan Heather, aslında ne kadar büyülü bir bedenin içinde bulunduğunu henüz bilmemektedir.
Bir genç kıza göre çok cesur bir kişiliğe sahip olan Heather, macerası boyunca karşılaştığı grotesk görüntüler karşısında soğuk kanlılığını koruyan ve kontrolü mümkün olduğunca kaybetmeyen bir karakter. Yaşadığım tüm bu olayların rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu anlamasa da, işini sağlama almak adına kontrolü asla kaybetmek istemediği ortada.
İçinde bulunduğu zalim dünya için fazla saf duygulara sahip olan Heather, kendisine has bir adalet duygusunu da beraberinde getiriyor. İnsanları kişisel isteklerine göre cezalandıran ve onları öldüren Claudia Wolf'a her fırsatta karşı çıkan ve bunun doğru olmadığını belirten Heather, karşı olduğu düşmanlarının ölümünü izlerken bile içi parçalanan bir kızımız. Onun için herkesin içinde bir iyilik, her bardağın bir de dolu tarafı var.
Babasını gerçekten çok seven Heather, bunu da oyun içindeki birçok davranışı ile belli ediyor. Vincent'ın eleştirileri üzerine Harry'yi korumaya çalışması, sürekli ondan bahsetmesi ve malum olay sonucu Harry'nin ölümü üzerine mahvolması babasına verdiği değeri gözler önüne seriyor. Yaşadıkları olaylar yüzünden istemsiz bir paranoyaya sahip olan baba kız bunu her hareketleri ile gösterse de bu aslında en fazla Heather'ın taşıdığı silahlardan belli oluyor. Oyuna başladığında bir çakıya ve şok tabancasına sahip olan Heather, silahları incelediğinizde bunların babası tarafından verildiğini söylüyor. En azından, şok tabancası için durum böyle. Bir kere saldırıya uğradılar ve bir sonraki için de dikkatli olmaları gerekiyor. Bu yüzden tedbiri elden bırakmamakta fayda var.
Tıpkı Alessa gibi, büyük bir edebiyat tutkunu olan Heather bunu da oyunun birçok yerinde belli etmiştir. Hatta evet, büyük ihtimalle bu Alessa'nın Heather'ın ruhu üzerindeki yansıması bile diyebiliriz. Heather oyunun bazı bölümlerinde Edgar Allan Poe'nun ünlü eseri The Black Cat'e değiniyor. Poe'nun yanı sıra Shakespeare'e de değinen Heather, Romeo ve Juliet'i pek sevmiyor. Hatta metro istasyonunda bulduğu bir parçayı okuyunca "hiçbir halta yaramayacağını, ancak yine de eğlencesine okunabileceğini" düşünüyor.
Heather'ın genel özelliklerinin dışında, çok ilginç bir özelliği daha var. Kendisi aynalardan korkuyor. Aslında korkmak demeyelim de, kendisine aynada bakarken pek bir rahatsız oluyor. Garip bir ürperti hissediyor, bakmak istemiyor. Hatta alışveriş merkezinde ilk kez aynaya baktığında "Aynaları sevmiyorum. Sanki diğer tarafında bilinmeyen bir dünya varmış gibi. Ve bana bakan kişi de aslında bakmıyor, sadece imite ediyor" diyor. Detaylara girişirseniz ve Heather'ın evine gittiğiniz bölümde Heather'ın odasını ya da evin banyosunu incelerseniz aynaların üstü kapalı olduğunu ya da direkt indirildiğini fark edebilirsiniz.
Sessiz Tepe olgusu da her zaman olduğu gibi insanların en büyük korkularından besleniyor ve Heather'ın bu ayna korkusunu, spektrofobisini ona karşı kullanıyor. Aynalar sayesinde boyutlar arası geçiş yapabilen Heather, hikayesini de yalnızca aynaya bakarak kaydedebiliyor. Heather'ın bu korkusu aslında sahip olduğu iki farklı ruhun da karakterine yansıması olarak görülebilir. Belki de aynaya baktığında kimi göreceğini tam olarak anlayamıyor ve kafası karışıyordur. İçinde iki ayrı kişiyi taşıyorsa, aynaya baktığında hangisini gerçekten görüyor?..
Dini inancı olmayan, hatta oyunda direkt olarak dile getirmese de davranışlarıyla belli ettiği şekilde bir ateist olan Heather, birçok sahnede dinden ve dini inançlara bağlı olan insanlardan nasıl iğrendiğini dile getiriyor.
Heather'ın bilmemiz gereken genel özellikleri bunlardı. Karakter tanıtımları bitince Heather'ın ve genel olarak Silent Hill 3'ün de hikayesini önümüzdeki bölümlerde anlatacağım. Şimdilik kendisini burada bırakıyoruz.
Aslında Harry'nin karakteri ile alakalı bilmemiz gereken her şeyi biliyoruz. Hepsini size karakterleri anlattığım ilk bölümde anlattım ve bence güzel bir iş çıkardım. Burada Harry'ye değinmemin sebebi, kendisinin bu oyunda da ufak bir role sahip olması. Sessiz Tepe'deki olaylar çözülünce Heather'ı da alıp artık sakin bir yaşam yaşamaya çalışan Harry, istediği gibi bir yaşamada kısmen kavuşmuştur. Ancak bir gün, ki bunu Silent Hill 3'te de görüyoruz, Heather eve gittiğinde Harry'yi ölü buluyor. Neden, nasıl, ne zaman sorularına gereken bölümde gereken zamanda cevap vereceğim. Şimdilik helvasını yiyor ve yolumuza devam ediyoruz.
Alessa Gillespie
Tıpkı Harry gibi Alessa'yı da sizlere daha önce anlattım. Ancak onun da bu oyunda önemli bir rolü var. Hatta çok önemli. Yalnızca birkaç sahnede Alessa'nın gerçek yüzünü görüyoruz ancak kendisinin bir ruh olarak Heather'ın içinde bulunuyor olması bir bakıma onu oyun boyunca gördüğümüzü de gösteriyor. Alessa aslında hep orada. Hikayede ilerledikçe farklı mekanlara giren ve Sessiz Tepe'nin gizemli büyüsüne gittikçe kapılan Heather, Alessa'nın Anıları'nı yavaşça hatırlamaya başlar. Hiç yaşamadığı bir hayatı yaşamış gibi, hiç olmadığı bir insan olmuş gibi.
Heather, Sessiz Tepe'de bulunan Lakeside Lunaparkı'nda Atlı Karınca'ya çıkınca "Alessa'nın Anısı" ile karşılaşıyor. Karşılaştığı beden, kendisinin daha karanlık bir kopyasıydı. Gördüğü kişinin fiziken kendisi olduğunu biliyordu. Fakat bu kişi aynı zamanda bir başkasıydı da. Bir boss dövüşüne dönüşen bu sahneyi geçtiğinizde Alessa'nın Anısı "Tanrı'nın Annesi" olarak çekmek zorunda olduğu acıyı yere kanla kazıdığı cümleler ile anlatıyor: "Benim" için ölüm daha iyiydi. Sonuçta bu korkulacak bir şey değildi... O çocuk... O iblis... Doğduğu zaman yanında getireceği tüm o sonsuz acıları düşündüğümde... Karar verdim, acı çekmek ve bu iğrenç odada katlandığım zulüm yerine... "Kendime" daha nazik ve huzurlu bir ölüm bahşetmeliydim. "Ben" neden direniyorum? Kendimi hiç bir aptal olarak düşünmemiştim...
Alessa elbette bu sahnede ölmüyor. Ancak Heather onu en azından bir şekilde bastırmış ve varlığı hakkında da bilgi edinmişti. Alessa'yı artık olduğu gibi, kendi parçası olarak kabul eden Heather ondan nefret etmiyor, tam tersine onunla empati kurmaya çalışıyordu. Nezaketini ve saflığını bir kez daha belli ediyordu.
Vincent Smith
Vincent iyi bir karakter mi, yoksa kötü mü bunu tam olarak bilmiyorum. Bilmeme sebebim de bilgi eksikliği falan değil, yanlış anlaşılmasın. Sadece, iyi mi yoksa kötü mü gerçekten karar veremiyorum. Tüm Silent Hill evreninde tarafını belli edemeyen yegane karakterlerin başında geliyordur herhalde.
The Order adlı dini örgüt için çalışan genç bir rahip olan Vincent, Order'ın faaliyetlerinden ziyade finansal durumlarıyla ilgilenmektedir. Hatta kendisi Order kilisesinin yapımında büyük bir rol oynamıştır. Order'a gönülden bağlı gibi gözükse de aslında örgütü kendi emelleri için de harcayan Vincent, birçok durumda örgüte yapılan bağışları kendisi için harcamıştır. Yani Order'a öyle göründüğü gibi, gönülden bağlı değildir.
Sessiz Tepe'nin geçmişi hakkında fazlasıyla bilgisi olan Vincent, Heather ile ilk karşılaşmasında her şeyi bildiğini iddia etmiştir. Elbette her şeyi sorgulayan ve gördüğü insanlara da iğneleyici bir yaklaşım sergileyip, onları ciddiye almayan Heather, Vincent'ın bu sözlerine pek kulak asmamıştır.
Oyun boyunca sürekli Heather'ın geçmişine dair bilgileri açığa çıkarmaya çalışan ve böylece de Heather'ı gittikçe sinir eden Vincent'ın aslında biraz dengesiz olduğunu söyleyebiliriz. Saf ve düzenli görüntüsünün aksine kafasında binbir plan kuran Vincent'ın her şeyi kaale alan karakteristik özellikleri var.
Claudia Wolf'un ve doğacağı düşünülen Tanrı'nın ölmesini isteyen ve bu uğurda elinden geleni yapan Vincent'ın amaçlarından birisinin de Heather'ı öldürmek olduğu tahmin edilmektedir. Zira kendisi Heather'ın fotoğrafına baktığı sırada "Kutsal olanı bul. Onu öldür?" cümlesini kurmuştur. Öyle tahmin ediyorum ki Heather, Claudia ve Tanrı'yı öldürdükten sonra Vincent tarafından öldürülecekti.
Clauida'yı hiç sevmediğini defalarca farklı şekillerde dile getiren Vincent, bu düşünceleri Claudia etraftayken pek dile getiremez. Hatta tam tersine, daha bir özverili yaklaşır. Asıl amacını belli etmek istemez. Claudia ile birlikte büyüdüğü tahmin edilen Vincent'ın bu gibi durumlarda Claudia'nın geçmişte çektiği acılardan haberdar olduğu için daha sempatik yaklaştığını düşünüyorum.
Claudia Wolf ile birlikte büyüdüğü bazı sahnelerde anlaşılan Vincent'ın hayatı hakkında aslında pek başka bilgi bulunmamakta. Hikayede bir arkaplana sahip olmadığı için silik bir karakter olarak görülse de Silent Hill 3'ün önemli karakterlerinden birisidir. Eğer Vincent olmasaydı Heather büyük ihtimalle Tanrı'nın doğumunu durduramaz ve dolayısıyla kıyameti de engelleyemezdi. Bu karaktere yeterince ağırlık vermedikleri için aslında Team Silent'a da biraz dargınım. Güzel bir karakterdi Vincent. Biraz daha detayı hakediyordu. Kendisi bir bakıma yalnızca Heather'a Tanrı'yı öldürme yolunu gösteren geçici bir karakter statüsünde kalıyor. Yine de onu seviyoruz. Seviyorsunuz değil mi?
Claudia'yı sizlere bu yazı dizisinin ikinci bölümünde, Silent Hill'in ilk oyununda bulunan karakterleri anlatırken tanıtmıştım. Ona, Silent Hill 3'ün karakterlerini anlattığım sırada değineceğime dair söz vermiştim. Şimdi o noktadayız. Artık Alessa Gillespie'nin çok sevdiği çocukluk arkadaşı Claudia Wolf ile tanışma vaktiniz geldi.
Order'a, Order'ın yarattığı Tanrı'ya ve diğer tüm ilahi varlıklara gönülden inanan, inançları yüzünden kafası bir hayli karışan ve ahlaki tutumu da bu bağlamda değişen Claudia Wolf, Sessiz Tepe'nin en eski ve en önemli sakinlerinden birisidir. Kendisi ayrıca Silent Hill 3'ün de ana kötüsü statüsündedir.
Doğduğu andan itibaren maddi ve manevi olarak Order'a adanmış bir birey olan Claudia, tıpkı Alessa gibi çok acılı, kötü bir çocukluk geçirmiştir. Aile içi şiddet ile kirlenmiş ve çürümüş vücudunda geçmişinde yaşadığı tüm kötülüklerin birer izi bulunmaktadır. Ona şiddet uygulayan ancak aynı zamanda onu dini yönden geliştiren babası Claudia'yı tarikata itaat etmesi için sürekli itip kakmış ve hem fiziksel, hem de mental şiddete maruz bırakmıştır. Bağırıyor, yumrukluyor, tekmeliyor ve Claudia artık yere düşüp acıdan kıvranırken onu dövmeye devam ediyordu. Leonard Wolf yüzüne bile bakılmayacak, iğrenç bir adamdı ve Claudia'nın sahip olduğu psikolojik rahatsızlık onun suçudur. Bu dayakları ve bağırışları hiçbir zaman unutamayan Claudia, Order'a itaat etmeyi zorla kabul etmiş olsa da babasının yaptıklarını hiç unutamadı. Bir gün onu cezalandıracağını biliyordu.
Vincent bir sahnede Claudia'nın, Alessa'nın annesi Dahlia Gillespie tarafından hipnotize edildiğini söylüyordu. Aslında hipnotize demeyelim de, beyni yıkandı desek daha iyi olur sanki. Sonuçta dış dünyayı hiç görmemiş, her şeye inanması mümkün olan bir kızdan bahsediyoruz.
Küçükken Alessa Gillespie ile birlikte büyüyen Claudia, ondan birkaç yaş küçük olduğu için Alessa'yı ablası gibi görüyordu. Zaten ailesinden hiç sevgi görememiş iki küçük kız var ortada. Hal böyle olunca birbirlerine verebilecekleri en değerli şey de sevgi olmuştu. Claudia, Alessa'yı ablası, Alessa da Claudia'yı küçük kız kardeşi olarak görüyordu.
Alessa'nın annesi tarafından yakıldığını bilmeyen Claudia, Harry Mason'dan Alessa'yı sakladığı gerekçesiyle nefret etmektedir. Durumun aslını bilmediği için bu gerçeğe körü körüne inanan Claudia, Vincent'ın Order'ı tekrar canlandırması üzerine Dahlia'nın yerini almış ve örgütün baş rahibesi ünvanını almıştır.
Claudia, modellenirken Team Silent'ı en çok uğraştıran karakterlerden birisiydi. Burada asıl amaç garip ve basmakalıp bir kadın yaratmaktı. Oyuncu, bu karakteri gördüğünde bir şeylerin ters gittiğini hissetmeliydi. Bu öyle direkt olarak gözüne sokulmamalıydı ancak ufak bir his bile olsa, oyuncu bu rahatsızlığı hissetmeliydi. Bu bağlamda Team Silent, Claudia'yı tasarlarken çok basit bir görüntü kullanmayı tercih etti. Kaşlarını silen ve gözlerinin üstünü boş bırakan takım, bunu yaparak Claudia'nın yüz mimiklerinin neyi temsil ettiğinin anlaşılmasını engellemek istemiş. Kendi fikrimi söylemem gerekirse, gerçekten de Claudia'nın tam da Team Silent'ın istediği gibi, beni çok rahatsız ettiğini ancak aynı zamanda da ilginç bir haz verdiğini söylemek isterim. Claudia'nın yüzünde çok ilginç bir gizem var. Kaşlarının olmaması gerçekten de ona bu büyülü görüntüyü katan yegane etken olabilir biliyor musunuz? Telefonuma indirip kalemle bayağı detaylı bir kaş ekledim ve gerçekten de o mistik havayı kaybetti. Burada bir kez daha Team Silent'ın tasarım konusunda neden çok akıllı bir grup olduğunu anlıyoruz. Bakın bu detay 4'ten sonra çıkan oyunlarda yok. Arayın, bulamazsınız.
Tıpkı akıl hocası Dahlia Gillespie gibi basit kıyafetler giyen ve çıplak ayaklarla dolaşan Claudia, bunu yaparken Order'ın emrettiği şeylerden birisini gerçekleştiriyor. Paralel evreni veya diğer dünyayı kendi gözleriyle görüp kendi teni ile hissettiği için, bastığı her yerin aslında basit beton parçalarından ibaret olmadığını biliyor. Bu yüzden bastığı yerlere saygı duyuyor ve yerle bir bütün olmayı amaçlıyor.
Kişiliğine ve karakteristik özelliklerine detaylı olarak inecek olursak, öncelikle Claudia Wolf'un aslında günümüzde bile bazı kırsal bölgelerde karşılaşabileceğiniz insanlara bir hayli benzediğini söylememde fayda var. Kendisi sosyal gereksinimleri ve popülariteyi umursamaz. Tüketim çılgınlığına kin kusan Claudia, dolayısıyla materyalistik düşünceye karşı çıkar ve parayı sevmez, ihtiyaç da duymaz. Çünkü bir şey satın almaz.
Sorunlu bir çocukluk geçirdiği için yaşadığı psikolojik rahatsızlıklar yaşlandıkça daha da ağırlaşan Claudia, izole edilmiş bir topluluğun önemli bir üyesi olduğu için de insan ilişkilerinde zayıftır. Genellikle aklına gelen ilk şeyi söyleyen ve bir şeyi eleştirmekten çekinmeyen, gerçeği olduğu gibi söylemekten asla ama asla çekinmeyen Claudia, insanları kırma veya yanlış anlaşılma düşüncelerini içinde barındırmaz. Çünkü bunlar ona öğretilmemiştir. Bu düşüncelere ihtiyaç bile duymamıştır.
Güçlü görünmesi gereken yerde zayıf bir tutum sergileyen Claudia aslında Silent Hill 3'te de bu dünyada gelip-geçici bir birey olmaktan şikayetçi olduğunu da belirtmektedir. Buna rağmen çok güçsüz olan ve güçlenmek için de herhangi bir şey yapmayan Claudia'nın aslında konuşurken aldığı özgüveni de buradan geliyor olabilir. Nasıl olsa güçsüz bir kadın ve konuştuğunda ağzından çıkan kelimeler de kimsenin umrunda olmayacak. Elbette durum sandığı gibi değildi ancak, bunu ona nasıl anlatabilirsiniz ki?
Order'a olan inancı ve bu inancı kazandığı sırada ona verilen öğretilerden dolayı Claudia günümüz insanlığına karşı sert bir acıma duygusuna sahiptir. Günümüz insanlarının bu dünyaya yalnızca acı çekmek için geldiklerini ve gündelik sorunlar sebebiyle herkesin anlamsız bir koşuşturma içinde olduğunu, günahların işlendiğini ve bu gidişatın durdurulması için de tek yolun Tanrı ve Cennet'in geri dönüşü olduğunu düşünmektedir. Onun gözünde para insanları yozlaştırıyor ve daha fazla günah işlemelerine sebep oluyordu. Hepsi yanmalıydı. Hepsi!
Dinine ve Order'ın öğretilerine gönülden bağlı olan Claudia, konuşurken ve hareket ederken de bu bağlılığı açık bir şekilde sergiler. Dahlia Gillespie'nin hareketlerindeki ağırlık ve konuşmasındaki ilahi tonlamaların aynısını Claudia Wolf'tan da alabilirsiniz. Giyim-kuşam olarak, fiziksel görüntüsünü anlattığım kısımda da bahsettiğim gibi çok basit ve minimalist şeyler giyen Claudia, dış görünüşe pek önem vermediği için görüntüsünü sade tutar.
Dini değerlere sahip çıktığını bildiğimiz Claudia, aslında ahlaki yönden de kendini birçok kez sorgulamıştır. Hatta oyunun son sahnelerinde, Harry'nin ölümünden sorumlu olduğu için Cennet'e girmeyi haketmediğini söylemiştir. Kendini değil, dini inancını ön planda tutmaktadır ve bu konuda da oldukça samimidir, rol yapmamaktadır.
Amacı Tanrı'yı yeniden canlandırıp Cennet'i dünyaya getirmek olan Claudia, bunu insanların Cennet'e ihtiyaç duyduğunu düşündüğü için yapar. İnsanlar yozlaşmış, insanlar pis, insanlar günahkar ve insanlar ölüp yeniden, cennette doğmayı haketmektedir. Aslında Claudia'nın o zamanlar kazandığı dünya görüşü ile günümüz dünya görüşünü karşılaştırırsanız Claudia'nın tanıdığınız birçok insanla, hatta belki de sizle aynı fikirde olduğunu rahatlıkla fark edebilirsiniz. Dünyanın günahlardan arınmasının tek yolunun kıyamet olduğunu düşünen binlerce, on binlerce, belki milyonlarca insan bulabilirim. Çünkü günümüz insanlığı her geçen gün farklı bir ivme kazanıyor nereye gittiği bilinmeyen bir yolda ilerliyor. Claudia bir bakıma geleceği görmüş bile diyebiliriz belki hı?
Claudia Wolf hakkında bilmeniz gereken önemli detaylar bunlardı. Kendisi Silent Hill 3'ün hikayesini anlattığım bölümde bol bol karşımıza çıkacak. Orada hafızamızı tazeleriz.
Çok fazla detaya girmeden, Douglas Cartland'dan da bahsedeceğim. Zaten girilecek pek bir detay da yok. Basitçe, Claudia Wolf tarafından tutulan ve görevi Heather'ı bulup Sessiz Tepe'ye getirmek olan özel dedektif Douglas, çocuğunu genç yaşta kaybetmiş yalnız bir adamdır. Oyunun bazı kısımlarında karşımıza çıksa da pek de büyük bir öneminin olduğunu söyleyemem. Hakkında bahsedilecek her şeyden hikayeyi anlattığım bölümde bahsedeceğim.
Ana karakterleri tanıdığımıza göre adeti bozmayarak oyunda bulunan canavarları tek tek tanıyıp analiz ettiğimiz bölüme geçebiliriz diye düşünüyorum. Bir önceki bölümde de söylediğim gibi: Silent Hill oyunlarında ana karakterler ne kadar önemliyse, canavarlar da o kadar önemlidir. Silent Hill evreninde gördüğümüz her canavar, her manifesto, her hilkat garibesi kendince bir anlama sahiptir ve oyunun sahip olduğu grotesk dünyayı anlamak, hikayesini tam olarak kavramak için tüm bu anlamları biliyor olmanız gerekmektedir. Valtiel
Şeytani görünümüne sakın aldanmayın. Kendisi aslında Order'ın inancına göre lider meleklerden birisidir. En az Piramit Kafa kadar önemli olan bu karakter, oyunda da birçok yerde karşımıza çıkmaktadır. Bu karşılaşmalar etkileşimsizdir.
Adı "Tanrı'nın Görevlisi" ya da "Tanrı Tarafından Görevlendirilen" anlamına gelen Valtiel, fiziksel olarak Piramit Kafa ile aynı hatlara sahiptir. Zaten hatırlıyorum, Silent Hill 2 karakterlerini tanıttığım bölümde Piramit Kafa'yı sizlerle tanıştırırken bu ufak detaya da yer vermiştim. Piramit Kafa'nın görüntüsü melek Valtiel'in bir yansımasıydı.
Dış görünümü açısından bir insanı andıran ancak kafası sürekli sağa sola sallanan ve titreyen Valtiel, bunu yaparak yüzünün rahat bir şekilde seçilmesine de engel olur. Ancak durduğu bir anı yakalayıp yüzüne baksanız bile çok bir şey göremezsiniz. Zira yüzü, vücudunun kalan kısmı gibi etten örülmedir, deriyle kaplıdır. Silent Hill 3'ün tamamı gibi oldukça ürkütücü bir görüntüye sahip olan Valtiel ayrıca yüzünde ve vücudunda birçok dikiş izine sahiptir. Bu izlerden en seçilebilenleri de elbette yüzündedir. Bir araya getirilmiş deri parçalarından oluşuyor gibi görünür. Vücudu pas renginde, kurumuş kan olduğunu tahmin ettiğim lekelerle kaplıdır. Her iki omuzunda da bulunan Metatron Mühürleri, onun Metatron'un altı veya direkt olarak Metatron'un kendisi olduğunu da işaret etmektedir. Hangisi gerçek olan, onu elbette ki bilmiyoruz.
Doğrudan etkileşime hiçbir zaman giremediğimiz, yani bir diğer deyişle, hiçbir zaman savaşmadığımız Valtiel, yalnızca Heather diğer tarafa geçiş yaptığında görülür. Kendisi bu karşılaşmalarda genellikle bir valf çevirmektedir. Bu valfi detaylıca inceler ve analizini yaparsak, sorumlu olduğu hayat döngüsünü sembolize ettiğini söyleyebiliriz. Biraz daha yüzeysel incelersek bu valfi çevirerek oyundaki diğer dünya - gerçek dünya döngüsünü de Valtiel'in yönetmekte olduğunu söyleyebiliriz. Ancak tabii ki bunlar birer varsayım. Herhangi bir şekilde kanıtlanmış değiller.
Heather'ı öldürmemeye çalışmasının ana sebeplerinden birisi, Heather'ın içinde taşıdığı Tanrı'dır. Yani onu sevdiğinden veya ona değer verdiğinden saldırmamazlık etmez. Heather hiç umrunda değildir. Onun için önemli olan, Heather'ın rolüdür. Tanrı'nın Annesi rolü. Hatta oyunda ölürseniz, görme şansınız düşük olan bir sahne ile karşılaşabilir ve Valtiel'in Heather'ı yakındaki bir Halo of the Sun işaretine çekmekte olduğunu görebilirsiniz. Amacı, ölü bedenden Tanrı'yı çıkarmak ve doğmasını sağlamaktır.
Valtiel'in amacı, Heather'ı diğer dünyadayken izlemek, takip etmek, ve Tanrı'nın Annesi'nin iyi durumda olmasını sağlamaktır. Silent Hill 3'ü bir daha oynamayı düşünürseniz, diğer tarafa geçtiğiniz bölümlerde etrafınıza dikkatlice bakın. Valtiel'i birçok kez göreceksiniz.
Burada sakın ola ki, Tanrı'nın Türkçe'deki karşılığı aklınıza gelmesin. Zira buradaki Tanrı adı evrenin yaratıcısı sıfatı için kullanılmıyor. Silent Hill 3'ün sonunda karşılaştığımız boss olan Tanrı, Sessiz Tepe'nin dini inançlarından doğan, aslında doğumu kısmen hatalı olan bir varlıktır.
Doğacak Tanrı için, karnında bir tohum taşımakta olan Heather, oyun boyunca Claudia ile karşılaşıyor ve yaşadığı şeyler yüzünden, sahip olduğu nefret de gittikçe artıyordu. Babasının ölümü, karşılaştığı grotesk yaratıklar ve içinde bulunduğu zor durumlar derken nefreti gittikçe artan Heather aslında bir bakıma bu nefret ve olumsuz düşünceler ile karnındaki Tanrı'yı da besleyip güçlendirdiğinin farkında değildi. Tanrı'nın nasıl doğduğunu ve oraya en başta nasıl yerleştiğini Silent Hill 3'ün hikayesini anlattığım bölümde söyleyeceğim, merak etmeyin.
Bu Tanrı denen varlığın görünüşüne değinmek istiyorum şimdi. Doğumu yarı-başarılı olduğu için aynen o şekilde, yarım doğan Tanrı'nın vücudunun yarısı iskeletten oluşur, deriye sahip değildir. Omurgası görülür ve bacakları da yalnızca dizlerine kadardır, ayakları yoktur. Yüzüne bakıldığında çatlamış, porselen bir yüzeyi seçebiliyorsunuz. Yüzünün ana hatlarını incelediğiniz zaman ise Tanrı'nın aslında Alessa Gillespie'nin fiziksel bir yansıması olduğunu görebiliyorsunuz.
Tıpkı yeni doğan bir bebek gibi herhangi bir hafızaya ya da bilgiye sahip olmayan Tanrı, yalnızca bağırıyor, saldırıyor ve acı çekiyordu.
Tanrı'nın yansıttığı sembolizmi anlayabilmek için sadece bir beden olarak Tanrı'ya değil, Heather'ın bu karşılaşmayı yaşadığı bölüme de bakmak gerekiyor. Karşılaşmadan önce Heather dikey bir deliğe atlıyor. Parçalanmış, zorla açılmış bu delik aslında zorla yapılmış, başarısız doğumu da simgelemektedir. Dikey görünümü ile de kadın cinsel organını andırdığı için burada Heather'ın rahime giriş yaparak doğumdan önce Tanrı'yı kendi bedeninin içinde öldürdüğünü anlayabiliriz.
Tanrı'nın gerçekten de Order'ın öğretilerinde anlatıldığı gibi dünyaya Cennet'i getirip getirmeyeceği bilinmemektedir. İlahi bir varlık olmasının yanı sıra aynı zamanda Sessiz Tepe'de bulunan diğer ölümcül yaratıklardan herhangi birisi de olabilir.
Leonard Wolf
Claudia Wolf'un şiddet yanlısı babası Leonard Wolf, oyunda karşılaştığımız bosslardan birisidir. Claudia'yı fiziksel ve mental şiddet yolu ile zorla Order'ın öğretilerine inandıran ve onu duygusuz, yalnızca tek bir emele hizmet eden bir bireye çeviren yegane kişidir.
Şiddet yanlısı duruşu ve bu şiddet isteğinin Claudia'nın da dışına çıkması sebebiyle Leonard, zorla alıkoyulmuş, Brookhaven Hastanesi'ne tedavi için yatırılmıştır.
Görünüş olarak bir sürüngeni andıran Leonard, suyun içinde kapıştığımız bölümde suyun içinde rahatlıkla hareket edebilmesi ile ön plana çıkar. Sahip olduğu yüzgeç gibi kolları ve pullu, kan lekeleri ile dolu bedeni sayesinde hızlı bir şekilde yüzüyor.
Leonard'ın Silent Hill 3'teki ana durumu tam olarak belli değil. Kendisi Heather'ın diğer dünyada bir canavar olarak gördüğü normal bir insan da olabilir, gerçek bir canavar da olabilir. Bu oyunda tam olarak açıklanmıyor. Sahip olduğu çürük ve uzun kolları Claudia'ya karşı gerçekleştirdiği şiddet içerikli eylemleri sembolize etmektedir. Misyoner
Silent Hill 3'te karşılaştığımız bosslardan birisi olan Missionary'nin en önemli özelliği, Heather'ın babası ve aynı zamanda da ilk oyunun ana karakteri olan Harry Mason'ın katili olmasıdır. İnsansı bir vücuda sahip olan Misyoner, kafasında bir çuval ve boynunun etrafında da bir ilmiğe sahiptir. Silent Hill 3'ün genel temasını ve canavarların genel grotesk yapısını sonuna kadar yansıtan Misyoner, tıpkı diğer canavarlar gibi vücudunun belirli bölgelerini sürekli titretmektedir.
Aslında Order'a üye, sıradan bir insan olan Misyonerin bu grotesk görüntüsü yalnızca diğer dünyada ortaya çıkar. Normalde bir canavar değil, insandır. Misyonerin sembolize ettiği şeyi anlamak için aklınıza bir cerrahı getirin. Veya kürtaj için odaya giren bir doktoru gözlerinizin önüne getirin. Bir maske, bir önlük ve iki elinde, ameliyat için hazır tuttuğu kürtaj aletleri. Şimdi Misyoner'e tekrar bakın. Evet. Misyoner, Heather'dan bebeği alıp götürmek için gelen bir görevli. Amacı gerçekten de kürtajı sağlayıp Heather'ın bebeği düşürmesini ve bir an önce doğurmasını sağlamak. En azından sembolize ettiğini düşündüğümüz şey budur.
Silent Hill 3'te en sık karşılaştığımız canavar olan Closer'ların yüzlerine bakarsanız büyüğünden bir çift dudak görebilirsiniz. Görünüş olarak kadın bedenini büyük oranda dalgaya alan ve grotesk bir görüntü yaratan Closer, iri bir vücuda ve daha da iri kollara sahiptir. Feminen görüntüsünün yanında bu şekilde maskülen ve ürkütücü bir görüntü de sunabilen Closer, genellikle dar koridorlarda Heather'ın yolunu kesen bir varlık olarak görülür.
Closer'ın yüzüne baktığınızda bir çift dudak görebilirsiniz demiştim. Bu dudakları dikey olarak incelersek, Silent Hill 3'ün genel annelik ve feminenlik teması ile uyuştuğunu ve bir kadın cinsel organını andırdığını söyleyebiliriz. Zaten öldürüldüğü zamanda inleyen bu canavarlar, cinsel ilişki sırasında çıkabilen sesleri çıkarmaktadır.
Alessa'nın çocukluğu ile doğrudan alakalı olan Closer'lar, onun hayal gücünün Heather'ın aklındaki birer yansımasıdır. Annesinin ona küçükken kötü davranması üzerine kafasında oluşan bu garip görüntü, sürekli Alessa'nın yolunu kesen ve ona şiddet uygulayan annesini sembolize etmektedir.
Ancak. Sessiz Tepe'deki yansımasını bir kenara bırakıp, bu figürleri biraz daha detaylı analiz edersek, Closer'ların günümüz insanlarının diğer dünyadaki birer yansıması olduğunu görebiliriz. Bu yaratıklarla ilk olarak alışveriş merkezinde karşılaşmamız, alışveriş çılgınlığında kaybolup giden insanlığı temsil ediyor olabilir. Kollarının uçlarındaki iri kütleler, insanların alışveriş yaparken taşıdıkları poşetleri ve çantaları sembolize ediyor olabilir. Gayet mümkün, değil mi? Yedi ölümcül günahı aklınıza getirirseniz, Closer'ın "Aç gözlülük" ile doğrudan ilişkili olduğunu anlayabilirsiniz.
Insane Cancer
Bu iri yarı, yağlı ve şişman canavarların (bir an kendimden mi bahsediyorum diye düşünmedim değil) kanser adını alma sebebi de aslında dış görünüşleri ile alakalıdır. Heather'ın ilk olarak Hazel Sokağı İstasyonu'nda karşılaştığı Insane Cancer canavarları, kanser kütlelerini andıran baloncuklu bir yapıya sahiptirler.
İsmi ile alakalı olan sembolizmi de Sessiz Tepe'den dünyaya yayılmakta olan karanlık kanseri temsil etmektedir. Öldürüldükçe geri gelen bu canavarlar Silent Hill 3'ün genel teması ile de uyumludur. Yenildikçe geri gelme riski de bir hayli yüksek olan kanser hücreleri ölümcül bir hastalığı temsil eder. Heather'ın içinde bulunan embriyo da bu hastalık gibi, asla tam olarak kaybolmayıp gittikçe büyümektedir.
Numb Body
En az Closer kadar çok karşılaştığımız bu canavarların dış görünüş olarak Harlequin Tipi İktiyozis hastalığına sahip bir bedeni andırdığını söyleyebiliriz. Bu hastalığı araştırıp görsellerine bakmadan önce uyarımı yapayım yalnız. Cidden rahatsız edici görseller ile karşılaşabilirsiniz, söylemedi demeyin.
Oyunun başlarında küçük bedenler olarak karşılaştığımız bu canavarlar, Heather'ın rahminde henüz tam gelişimini gerçekleştirmemiş Tanrı'yı temsil etmektedir. Sonradan büyük halleri ile karşılaştığımız bu canavarlar aynı zamanda Heather'ın karnında büyümekte olan Tanrı'yı da temsil eder. Beslenen ve büyüyen bir bebek.
Kafaları ve genel üst vücut yapıları ile erkek üreme organını da andıran bu canavarlar Heather'a saldırırken tükürür veya direkt olarak kafa atar. Bu da oyunun genel temasına paralel olarak tecavüzü sembolize eder.
Aslında Silent Hill 3'te birkaç canavar daha var. Ancak bunların bazılarını önceki oyunlarda gördük, bazıları ise zaten oyunda bulunan canavarların başka türevleri. Örneğin hemşireleri önceki iki oyunda da görmüştük. Tıpkı ilk oyundaki gibi burada da Alessa'nın hemşireler hakkında aklında kalan anılarını yansıtan hemşireler ikinci oyundaki görünümlerinin aksine üçüncü oyunda daha insancıl bir yapıya sahiptir.
Slurper adlı küçük yaratıklar da olgunlaşmış bir erkek bedenini temsil etmelerine rağmen altlarında kısa şort, ya da bebek bezi ile gezmektedirler. Oyunun sahip olduğu genel annelik ve feminenlik teması ile paraleldir.
Her canavarda bu annelik ve feminenlik temasından bahsettim. İlk oyunda direkt olarak aktarılan bir tema yoktu ancak ikinci oyunda ana tema şehvet ve cinsellikti. Silent Hill 3'te de annelik duygusu ve feminenlik ön plana çıkıyor.
Bu bölümde hem Silent Hill 3'ün ana ve yan karakterlerine, hem de önemli, açıklanması gereken canvarlara değindim. Yazının başında da söylediğim gibi bana sosyal medya aracılığı ile ulaşıp sahip olduğunuz tüm soruları sorabilirsiniz. Hepsini elimden geldiğince cevaplar ve merakınızı yenmeye çalışırım.
Bir sonraki bölümde Silent Hill 4: The Room'un karakterleri ve canavarlarına değineceğim. Ondan sonraki bölümde ise Origins'in karakterlerine kısa bir bakış atıp, tüm oyunların hikayelerini sırasıyla, detaylı bir şekilde anlatmaya başlayacağım. Birlikte yaşayacağımız daha çok şey var, takip etmeyi bırakmayın. Haftaya görüşmek üzere!
-------------------------
Yazan arkadaş ekipten ayrıldı, devamı gelmeyecek malesef bir süre