EksilerTeknik hatalar çok, yapay zekâ iyi değil, Ati kartlarda sorun çıkarıyor, grafikler iyi değil
Kim olduğunuz veya ne iş yaptığınız önemli değildir. Hayat sizi öyle bir
noktaya getirir ki, tüm bildiklerinizi unutur, kimliğinizi askıya alır, farklı
bir bedende canlanırsınız. Düşünceleriniz sizi kontrol etmek ister, ama içinde
bulunduğunuz beden, sizi içinde bulunmak istediği dünyaya doğru sürükler. Zaten
her şey kötü gitmektedir, kaçmak yerine kalmak daha mantıklı. En azından
zorlanmaya mecbur bırakılmazsınız...
The Saboteur ilk duyurulduğunda, farklı yapısıyla dikkat çekmeyi bilmişti. Sin
City vari görselleri ve eski bir yarışçının giriştiği intikam mücadelesi, oyunun
en önemli özelliklerini oluşturuyordu. Pandemic, son dönemde yaptığı başarısız
çalışmalarda gündeme gelmiş bir firma. Doğal olarak bu durum neticesinde, The
Saboteur için heyecan değil, endişe duygusu ağır basmaya başlamıştı. Mercenaries
2: World in Flames ve The Lord of the Rings: Conquest gibi iki başarısız ürünün
ardından Pandemic, oyuncuların karşısına son kez The Saboteur ile çkıyor.
İntikam
İkinci Dünya Savaşı döneminde, Nazi işgali altında olan Fransa'da her zorluğa
rağmen yaşam devam etmektedir. Sıradan bir yarışçı olan Sean, yapımda kontrol
edeceğimiz karakter. Şimdiye kadar en iyi arkadaşı Jull ile birçok macera
yaşayan adamımız, doğal olarak onu kardeşi gibi görmektedir. Günün birinde Sean,
yine en iyi bildiği işi yapmak için pistte yer alır. Bu kez rakipler arasında
bir de Nazi subayı bulunmaktadır. Yarış başladıktan kısa süre sonra kontrolü
eline alan adamımız, birincilik pozisyonuna ulaşmakta zorlanmıyor, ancak Nazi
subayının başvurduğu bir hile sonucunda yarış dışı kalıyor. Bunu kendisine
intikam nedeni olarak belirleyen Sean, en iyi arkadaşı Jull ile gizli bir plan
yapar ve Nazi subayının arabasını yok etmek için harekete geçer. İşler umulduğu
gitmez ve Jull öldürülür. Dönüm noktası olarak göstereceğimiz bu gelişmenin
ardından Sean, Fransız direnişine katılıyor ve hem ülkesi, hem de arkadaşı için
yemin ediyor. Yapımcılar, The Saboteur'un "İkinci Dünya Savaşı oyunu"
olmadığını, sadece zaman dilimi olarak bu temanın kullanıldığını açıklamıştı.
Yapım, siyah-beyaz tonlar üzerine kurulmuş. Gece karanlığında yağan yağmur
damlacıklarının beyaz renkle tasvir edilmesi çok hoş duruyor. Bu temada Nazi
askerlerinin kollukları ve bayrakları kırmızı, direnişçilerin kollukları ise
mavi olarak gösteriliyor. Şehir ışıkları da sarı renk olarak monitörlermize
taşınmış. Geri kalan herşey siyah-beyaz. Bu görsellik, aslında şehirdeki
umutsuzluğu simgeleyen bir durum. Şöyle açıklayalım; şehrin her bölgesi farklı
Nazi birliklerinin kontrolleri altında bulunuyor. Bizim yapacağımız görevler
arasında, sabotaj, hırsızlık ve önemli kişilerle konuşmak gibi seçenekler var.
Eğer bir bölgeyi ele geçirmemiz isteniyorsa, nasıl bir yöntem izleyeceğimiz bize
bağlı. Adamımız dövüş teknikleri bakımından yetenekli. Ayrıca Altair gibi
istediği çoğu yere tırmanabiliyor. Direkt olarak çatışmaya da girebiliriz,
gizlenerek de hareket edebiliriz. İkinci şıkkı seçtiğimizde sabırlı davranmak
şart. The Saboteur, açık dünya olarak hazırlanmış bir oyun. Gitmek istediğimiz
noktaya birden fazla farklı yolu kullanarak ulaşabiliyoruz. Araba çalabiliyor
veya Nazi subaylarının motosikletlerini ele geçirebiliyoruz. Araç kontrolleri, The Godfather 2'deki gibi hantal değil, ama GTA IV'te olduğu gibi çok esnek de değil. Ani manevralarda el frenini çekmek çoğu kez işimize yarıyor.
Gözlem önemli
Şehrin her bölgesinde gözcü kuleleri, önemli yollar ve köprülerde de
nöbetçilerin mekânları bulunuyor. Saldırıya geçmeden önce gözlem yaparak
ilerlemek mantıklı. Örneğin, gözcü kulelerindeki askerleri uzak mesafelerden
öldürebilirsek, bir yere tırmanırken veya birilerini gizlice öldürmek için
hareket ederken görülme olasılığımız ortadan kalkıyor. Nazi askerini boğarak
öldürürseniz, giysisini giyebiliyor ve kılık değiştirerek gezebiliyorsunuz,
ancak diğer askerlerin çok yakınına gitmemeniz gerekiyor. Diğer bir seçenek
olarak düşmanınızı tabancayla öldürürseniz, üniformasını almamalısınız.
Aldığınız takdirde, giysinin üzerindeki kan ve kurşun izleri sebebiyle şüphe
çekiyorsunuz. Eğer görülürseniz, askerler birbirine haber veriyor ve sizin için
arama başlatılıyor. Aranma seviyesine göre haritada bir çember var. Bunun dışına
en kısa sürede çıkabilirsek, kurtuluyoruz. Ek olarak etraftaki gizli sığınaklara
girerek de düşmanlardan kurtulabiliyoruz (Assassin's Creed 2'yi hatırlayın).
Bulunduğumuz bölgeyi ele geçirince, bir daha Nazi subayları tarafından işgal
edilemiyor ve siyah-beyaz örtüsü kalkıyor. Umutsuzluk faktörü bittiği için şehir
bir anda renklenmeye başlıyor. Buna benzer işlemleri her yerde yapmalıyız, zira
bulunduğumuz yerden diğer bölgelere baktığımızda yine siyah beyaz olduğunu
görüyoruz. Görev tamamladıkça ödüller kazanıyoruz. İstersek bir gece kulübüne
giderek eğlenebilir (ki bu dakikalar yetişkinlere yönelik hazırlanmış), istersek
silah satıcılarına uğrayabilir, istersek de istediğimiz bir araba üzerinde
geliştirmeler yapabiliriz. Yapımda yer alan perk sistemi sayesinde adamımızın
kişisel becerilerini de artırabiliyoruz. Keskin nişancı tüfeği kullanırken daha
iyi hedef alma, kaçarken daha becerikli davranma, daha fazla silah kullanabilme
gibi.
İlginç olaylar zinciri
Bastonla bile zar zor yürüyen bir adamın, hızlı bir araba görünce maraton
koşucusu gibi hareket etmesini nasıl karşılarsınız? Peki ya, bir bayana
çarpmanıza rağmen hiç bir şey olmamış gibi arabanın içinden geçmesini...
Oyundaki yapay zekâ çok kötü. Bir de teknik problemlerle birleşince acınası bir
tablo çıkmış ortaya. Havada duran askerler, karşı yönden gelen iki karakterin
birbiriyle çarpışıp kavgaya tutuşması, sivil bir bayanın silahlı bir Nazi
askerini tekme tokat dövmesi ve daha ne ararsanız... The Saboteur'u bu kadar
bekledikten sonra bu tip hatalarla karşılaşmak beni çok şaşırttı. En sinir
bozucu durum ise, oyunun Ati kartlarda ciddi sorunlar vermesi. Yapımı 3 farklı
PC sisteminde denedik. 2 tanesi Ati, 1 tanesi Nvidia karta sahip. Ati kart
takılı olan sistemde The Saboteur'u oynamak için sağlam bir donanımınızın
olmasına gerek yok. Zira oynayamıyorsunuz, kısa sürede donuyor. Internet'te yer
alan bazı bilgilere göre, kullandığınız işlemciyi tek çekirdek olarak Windows'ta
ayarlarsanız, performans düşüşleri olsa da oyunu deneyebiliyorsunuz. Fakat ben
bunu tavsiye etmiyorum. Mutlaka bu sorunla ilgili bir yama çıkarılacaktır, ama
böyle bir hatanın yapılması affedilir gibi değil.
Yukarda da bahsettiğimiz gibi The Saboteur, siyah-beyaz tonlar üzerine kurulu
bir oyun. Bölge ele geçirdikçe şehir renklenmeye başlıyor. Bu güzel bir yön, ama
sadece o kadar. Karakter tasarımları, kaplamalar ve detay seviyesi iyi değil.
Tüm şehre bakmak istediğinizde, sulu boyalarla çizilmiş detay yoksunu
manzaralarla karşılaşıyorsunuz. Seslerde de senkorinizasyon sorunu var. Ayrıca
çevrede gezinen insanlar, çoğu kez size konuşarak tepki göstermiyor, sadece
el-kol hareketleri yapıyor.
Yapımda sadece tek kişilik oyun modu bulunuyor. Açıkçası The Saboteur'un çok iyi
potansiyele sahip olmasına rağmen, iyi değerlendirilememiş bir oyun olduğunu
düşünüyorum. İrili ufaklı hatalar, görsel kalite ve özellikle Ati
kullanıcılarında görülen ciddi problemler nedeniyle oynanabilirliği fazlasıyla
düşüyor.
kardeşim bu oyunu grafıkcıler oynamasın saten bu oyunun ana oynama sebebı tamamen hikayesidir bu oyunu oynarken kendınızı 1970 lerde çekılmıs fılmde gıbı hıssedıceksınız bırde turkce yama kurun varya oyuna ılk oynarken sılsemmı dedım ama cok sardı 4 saat aralıksız oynadım yarın devam :))